
Kişisel Verilerin İnternetten Silinmesi
Dijital dünyada bıraktığımız izler, bazen istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Kişisel verilerin internetten silinmesi, modern hukuk sistemlerinin tanıdığı 'unutulma hakkı' ile yakından ilişkilidir. Bu yazıda, kişisel verilerin silinmesi, yok edilmesi veya anonim hale getirilmesi süreçlerini, yasal dayanaklarını ve yüksek mahkeme kararlarını inceleyeceğiz. Kişisel haklarınızı korumak için bilmeniz gereken tüm bilgiler bu makalede.
Kişisel Verilerin İmha Edilmesi Yöntemleri
Dijital çağda kişisel verilerimiz çeşitli platformlarda işleniyor ve saklanıyor. Ancak bu verilerin sonsuza kadar tutulması hem hukuki açıdan uygun değil hem de kişisel hakların korunması bakımından sorun teşkil ediyor. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) kapsamında, kişisel verilerin işlenmesini gerektiren sebeplerin ortadan kalkması durumunda, bu verilerin imha edilmesi zorunludur.
Veri sorumluları, kişisel verileri kendiliğinden (re'sen) veya ilgili kişinin talebi üzerine silmek, yok etmek veya anonim hale getirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik ile detaylı olarak düzenlenmiştir. Veri imha süreçlerinin doğru şekilde uygulanması, hem veri sorumlularının yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi hem de veri sahiplerinin haklarının korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Silme
Kişisel verilerin silinmesi, verilerin ilgili kullanıcılar tarafından hiçbir şekilde erişilemez ve tekrar kullanılamaz hale getirilmesi işlemidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, silme işleminin sadece ilgili kullanıcılar için geçerli olmasıdır. Yani veriler tamamen yok edilmez, ancak belirli kullanıcıların erişimine kapatılır.
Silme işlemi için kullanılan yöntemler arasında:
- Fiziksel ortamda bulunan kişisel verilerin karartma yöntemiyle çıkarılması
- Elektronik ortamdaki kişisel verilerin ilgili kullanıcılar için erişim yetkisinin kaldırılması
- Veritabanı yönetim sistemlerinde SQL komutları kullanılarak silme işlemi yapılması
- Bulut sistemlerinde silme komutlarının kullanılması
Veri sorumlusu, silinen kişisel verilerin ilgili kullanıcılar için erişilemez ve tekrar kullanılamaz olması için gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almakla yükümlüdür. Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi Rehberi'nde belirtildiği üzere, silme işlemi sonrasında veri sorumlusu tarafından silinen verilere erişim mümkün olmamalıdır.
Yok Etme
Kişisel verilerin yok edilmesi, silme işleminden farklı olarak, verilerin hiç kimse tarafından hiçbir şekilde erişilemez, geri getirilemez ve tekrar kullanılamaz hale getirilmesi işlemidir. Yok etme işlemi, verilerin tamamen ortadan kaldırılmasını amaçlar.
Yok etme işlemi için kullanılan başlıca yöntemler şunlardır:
- De-manyetize Etme (Degauss): Manyetik medyanın özel cihazlardan geçirilerek gayet yüksek değerde manyetik alana maruz bırakılması ile üzerindeki verilerin okunamaz hale getirilmesi
- Fiziksel Yok Etme: Optik medya ve manyetik medyanın eritilmesi, yakılması veya toz haline getirilmesi gibi fiziksel olarak yok edilmesi
- Üzerine Yazma: Manyetik medya ve yeniden yazılabilir optik medya üzerine rastgele veriler yazarak eski verilerin erişilmez kılınması
Veri sorumlusu, yok etme işlemi sonrasında verilerin geri getirilemeyeceğinden emin olmalıdır. KVKK kapsamında, yok etme işlemi için seçilen yöntemin, verilerin niteliğine ve saklandığı ortama uygun olması gerekmektedir.
Anonim Hale Getirme
Kişisel verilerin anonim hale getirilmesi, verilerin başka verilerle eşleştirilse dahi kimliği belirli veya belirlenebilir bir gerçek kişiyle ilişkilendirilemeyecek hale getirilmesi işlemidir. Bu yöntem, verilerin tamamen silinmesi veya yok edilmesi yerine, kişisel olmayan veri haline dönüştürülmesini sağlar.
Anonim hale getirme için kullanılan temel teknikler şunlardır:
- Maskeleme: Kişisel verilerin belirli alanlarının silinerek veya karartılarak kişiyle ilişkilendirilemez hale getirilmesi
- Toplulaştırma: Verilerin belirli bir kategoride sınıflandırılarak kişisel verilerin genelleştirilmesi
- Veri Türetme: Kişisel verilerin daha genel bir içerik oluşturacak şekilde değiştirilmesi
- Veri Karması: Veri kümesindeki değerlerin karıştırılarak değerler ve kişiler arasındaki bağlantıların koparılması
Anonim hale getirilen veriler, KVKK kapsamında kişisel veri olarak değerlendirilmez ve bu nedenle kanunun getirdiği yükümlülüklere tabi olmaz. Ancak, anonim hale getirme işleminin geri döndürülemez şekilde yapılması ve verilerin tekrar kişiyle ilişkilendirilemeyecek duruma getirilmesi esastır.
Veri sorumluları, Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi veya Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik uyarınca, saklama ve imha politikası hazırlamakla yükümlüdür. Bu politika, kişisel verilerin işlenme amaçları doğrultusunda saklanması için gereken süreleri ve bu sürelerin sonunda uygulanacak imha yöntemlerini içermelidir.
Kişisel verilerin imha edilmesi sürecinde, veri sorumlularının alması gereken teknik ve idari tedbirler, Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından yayımlanan rehberlerde detaylı olarak açıklanmıştır. Bu tedbirlerin uygulanması, hem veri güvenliğinin sağlanması hem de yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından kritik öneme sahiptir.
Unutulma Hakkı ve Yüksek Mahkeme Kararları
Dijital çağda kişisel verilerin korunması ve geçmişte yaşanan olayların sürekli olarak internet ortamında erişilebilir kalması, bireylerin hayatlarını olumsuz etkileyebilmektedir. Bu noktada "unutulma hakkı" kavramı, hukuk sistemimizde giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Unutulma hakkı, kişinin geçmişte yaşadığı bir olaya ilişkin haber, fotoğraf, görüntü, ses veya video kaydının internet üzerindeki yayınlar vasıtasıyla sürekli olarak gündeme getirilmesinin önüne geçmeyi amaçlar. Türk hukuk sisteminde bu hak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarıyla şekillenmiş ve güvence altına alınmıştır.
Anayasa Mahkemesi Kararları
Anayasa Mahkemesi, unutulma hakkını Anayasa'nın çeşitli maddelerine dayandırmaktadır. Özellikle Anayasa'nın 5. maddesindeki "insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlama" yükümlülüğü, 17. maddesindeki şeref ve itibarın korunması hakkı ve 20. maddesindeki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, unutulma hakkının anayasal temelini oluşturmaktadır.
Anayasa Mahkemesi'nin 2013/5653 başvuru numaralı ve 3/3/2016 tarihli kararı, unutulma hakkı açısından emsal niteliğindedir. Bu kararda, N.B.B.'nin başvurusu ele alınmıştır. Başvurucu, 1998-1999 yıllarında uyuşturucu kullanma suçuna ilişkin yayınlanan haberlerin yaklaşık 14 yıl sonra halen internet ortamında erişilebilir olmasının, kişilik haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, bu başvuruyu değerlendirirken şu önemli tespitlerde bulunmuştur:
- İnternet ortamında uzun süre erişilebilir kalan haberlerin kişinin şeref ve itibarını zedelemesi durumunda unutulma hakkının gündeme geleceği
- Aradan geçen süre içinde haberin güncelliğini yitirdiği
- Başvurucunun kamusal bir figür olmadığı
- Haberin geleceğe ışık tutacak nitelikte olmadığı
- Haberin bilimsel veya istatistiki amaçlarla kolayca erişilebilir olmasını gerektirecek bir nedenin bulunmadığı
Bu değerlendirmeler sonucunda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu karar, Türk hukuk sisteminde unutulma hakkının tanınması açısından bir dönüm noktası olmuştur.
Yargıtay Kararları
Yargıtay da çeşitli kararlarında unutulma hakkını tanımış ve bu hakkın uygulanma koşullarını belirlemiştir. Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin 2021/20743 E., 2021/16395 K. sayılı kararı, bu açıdan önemli bir örnektir. Bu kararda, beraat eden kişilere ait haberlerin dokuz yıl sonra güncelliğini yitirdiği ve bu haberlerin erişilebilir kalmasının kişilik haklarını zedelediği kabul edilmiştir. Yargıtay, haberlerin güncellik, gerçeklik ve kamu yararı kriterlerini karşılamaması durumunda erişimin engellenmesi taleplerinin haklı görüleceğini vurgulamıştır.
Benzer şekilde, Yargıtay 19. Ceza Dairesi'nin 2020/2249 E., 2021/1700 K. sayılı kararında da unutulma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmıştır. Bu kararda, uyuşturucu olayıyla ilgili 14 yıllık bir haberin, başvuranın beraat etmiş olması ve haberin güncelliğini yitirmesi nedeniyle erişimin engellenmesine karar verilmiştir. Yargıtay, bu kararında şu kriterleri dikkate almıştır:
- Haberin toplumsal ilgi çeken bir olay olup olmadığı
- Haberin yayın tarihinde gerçek bilgilere dayanıp dayanmadığı
- Yayının üzerinden geçen süre ve güncelliğini koruyup korumadığı
- Toplum tarafından bilinmesinde kamu yararının devam edip etmediği
Yargıtay kararlarında, unutulma hakkının uygulanma şartları şu şekilde belirlenmiştir:
- Haberin güncelliğini yitirmiş olması
- Toplumsal açıdan haber değerinin devam etmemesi
- Haberin geleceğe ışık tutacak nitelikte olmaması
- Kişinin siyasi veya medyatik bir kişilik olmaması
- İstatistiki ve bilimsel amaçlar yönünden kolayca erişilebilir olmasını gerektirecek bir nedenin bulunmaması
Yüksek mahkemeler, unutulma hakkını değerlendirirken ifade ve basın özgürlükleri ile kişinin manevi bütünlüğünün korunması hakkı arasında adil bir denge kurulması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu denge, her somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Arşiv niteliğindeki haberlere müdahalede ölçülülük ilkesi gözetilmeli, haberin tamamen silinmesi yerine kişisel verilerin silinerek erişimin engellenmesi gibi daha az müdahaleci yöntemler tercih edilmelidir.
Unutulma hakkı, dijital çağda kişisel verilerin korunması ve bireylerin manevi bütünlüğünün sağlanması açısından kritik öneme sahiptir. Yüksek mahkeme kararları, bu hakkın kapsamını ve uygulanma koşullarını belirleyerek, bireylerin dijital dünyada da unutulma hakkına sahip olduklarını teyit etmektedir. Bu kararlar, internet ortamında kişisel verilerin korunması ve kişilik haklarının ihlal edilmemesi için önemli bir rehber niteliğindedir.
Erişimin Engellenmesi ve Yasal Düzenlemeler
İnternet ortamında kişisel verilerin korunması ve kişilik haklarının ihlali durumunda başvurulabilecek hukuki yollar, Türk hukuk sisteminde belirli yasal düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. Bu düzenlemelerin başında 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun gelmektedir. Bu bölümde, kişisel verilerin internetten silinmesi ve erişimin engellenmesi konusundaki yasal çerçeve ve uygulamadaki önemli hususlar ele alınacaktır.
5651 Sayılı Kanun Kapsamında Haklar
5651 sayılı Kanun, internet ortamında yapılan yayınlar nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden bireylere önemli hukuki koruma mekanizmaları sunmaktadır. Kanunun 9. maddesi, bu konudaki temel düzenlemeyi içermektedir.
5651 sayılı Kanun'un 9. maddesi uyarınca, internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına başvurarak içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebilir. Alternatif olarak doğrudan Sulh Ceza Hakimliği'ne başvurarak içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesini talep edebilirler.
Sulh Ceza Hakimliği'ne yapılacak başvuruda dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
- Başvuru dilekçesinde, hakkın ihlalinin açıkça belirtilmesi
- İhlalin gerçekleştiği URL adreslerinin tam ve doğru olarak belirtilmesi
- Kişilik hakkı ihlalinin hangi açıdan gerçekleştiğinin detaylandırılması
- Varsa delillerin dilekçeye eklenmesi
Sulh Ceza Hakimliği, bu talebi en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Erişimin engellenmesi kararı verilmesi halinde, bu karar, gereği yapılmak üzere Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'na (BTK) gönderilir.
Uygulamada önemli bir husus, URL adreslerinin protokol türüne ilişkindir. Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin 2021/20314 E., 2021/14119 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, URL adresinin "http" veya "https" uzantılı olması, erişimin engellenmesi talebinin değerlendirilmesinde bir kriter olarak kullanılamaz. Bu husus sadece kararın infazında dikkate alınabilecek teknik bir detaydır. Dolayısıyla, URL'nin "https" uzantılı olması gerekçesiyle talebin reddi hukuka aykırı bulunmuştur.
Erişimin engellenmesi kararı, yalnızca ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL bazlı) verilebilir. Ancak, teknik olarak ilgili içeriğe erişimin engellenmesi imkânı bulunmadığı durumlarda, internet sitesinin tümüne yönelik erişimin engellenmesi kararı verilebilir.
Bilirkişi İncelemesi
Erişimin engellenmesi taleplerinin değerlendirilmesinde, teknik konuların açıklığa kavuşturulması için bilirkişi incelemesi büyük önem taşımaktadır. Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin 2021/18614 E., 2021/13212 K. sayılı kararında vurgulandığı üzere, erişimin engellenmesi taleplerinde, ilgili URL adreslerindeki içeriklere erişilip erişilemediği ve içeriklerin niteliği uzman bilirkişi vasıtasıyla tespit edilmelidir.
Bilirkişi incelemesinin önemi şu noktalarda ortaya çıkmaktadır:
- İçeriğin varlığının tespiti: İlgili URL adresinde iddia edilen içeriğin halen mevcut olup olmadığının belirlenmesi
- İçeriğin niteliğinin belirlenmesi: Söz konusu içeriğin gerçekten kişilik hakkı ihlali oluşturup oluşturmadığının teknik ve hukuki açıdan değerlendirilmesi
- Teknik imkânların tespiti: İlgili içeriğe erişimin engellenmesinin teknik olarak mümkün olup olmadığının belirlenmesi
Bilirkişi raporunda, URL adreslerindeki içeriklerin tam olarak ne olduğu, bu içeriklerin başvurucunun kişilik haklarını hangi açıdan ihlal ettiği ve içeriğin güncelliğini koruyup korumadığı gibi hususlar detaylı olarak incelenmelidir.
Yargıtay kararlarında, bilirkişi incelemesi yapılmadan verilen erişimin engellenmesi kararlarının bozulduğu görülmektedir. Bu durum, hakimlerin teknik konularda uzman görüşüne başvurmasının zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Erişimin engellenmesi taleplerinde, bilirkişi incelemesi yapılırken aşağıdaki kriterlerin değerlendirilmesi önem taşır:
- Haberin toplumsal ilgi çeken bir olay olup olmadığı
- Haberin yayın tarihinde gerçek bilgilere dayanıp dayanmadığı
- Yayının üzerinden geçen süre ve güncelliğini koruyup korumadığı
- Toplum tarafından bilinmesinde kamu yararının devam edip etmediği
- Başvurucunun siyasi veya medyatik bir kişilik olup olmadığı
Bilirkişi incelemesi sonucunda elde edilen bulgular, hakimin kararına esas teşkil edecek önemli veriler sunmaktadır. Bu nedenle, bilirkişi raporunun kapsamlı, objektif ve teknik açıdan yeterli olması, adil bir karar verilmesi açısından kritik öneme sahiptir.
Erişimin engellenmesi kararlarında, ifade ve basın özgürlükleri ile kişinin manevi bütünlüğünün korunması hakkı arasında adil bir denge kurulması gerektiği unutulmamalıdır. Bu denge, her somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmeli ve ölçülülük ilkesi gözetilmelidir. Arşiv niteliğindeki haberlere müdahalede, haberin tamamen silinmesi yerine kişisel verilerin silinerek erişimin engellenmesi gibi daha az müdahaleci yöntemler tercih edilmelidir.
Kişisel Verilerin Korunması ve Ceza Hukuku
Kişisel verilerin korunması, dijital çağda giderek önem kazanan bir hukuki alandır. Türk hukuk sisteminde kişisel verilerin korunması, hem özel kanunlarla hem de Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında güvence altına alınmıştır. Bu bölümde, kişisel verilerin ceza hukuku boyutu ve basın özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki hassas denge incelenecektir.
TCK'da Kişisel Verilerin Korunması
Türk Ceza Kanunu, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini suç olarak düzenlemiş ve bu konuda caydırıcı yaptırımlar öngörmüştür. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin temel düzenlemeler TCK'nın 135 ve 136. maddelerinde yer almaktadır.
TCK'nın 135. maddesi, kişisel verilerin kaydedilmesi suçunu düzenlemektedir. Bu maddeye göre, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kişisel veriler, bir gerçek kişiyle ilişkilendirilebilen her türlü bilgiyi kapsamaktadır. Bu bilgiler arasında kişinin adı, soyadı, doğum tarihi, kimlik numarası gibi temel bilgilerin yanı sıra, fotoğraflar, ses kayıtları, parmak izleri ve hatta kişinin internet kullanım alışkanlıkları da yer alabilir.
TCK'nın 136. maddesi ise kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu düzenlemektedir. Bu maddeye göre, kişisel verileri hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu madde, özellikle internette kişisel verilerin izinsiz paylaşılması durumlarında uygulanabilmektedir.
Yargıtay'ın emsal kararlarında, bir kişinin fotoğrafının dahi kişisel veri kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. Örneğin, bir kişinin fotoğrafının izinsiz olarak sosyal medyada paylaşılması, TCK'nın 136. maddesi kapsamında kişisel verileri hukuka aykırı olarak yayma suçunu oluşturabilmektedir.
TCK'nın 3/1 maddesi uyarınca, "Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur." Bu ilke, kişisel verilerin korunmasına ilişkin suçlarda da geçerlidir. Yani, kişisel verilerin niteliği, ihlal edilen hakkın önemi ve ihlalin ağırlığı, verilecek cezanın belirlenmesinde dikkate alınır.
Kişisel verilerin korunmasına ilişkin suçlarda, failin kastının varlığı aranmaktadır. Yani, failin kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydettiğini, yaydığını veya ele geçirdiğini bilmesi ve istemesi gerekmektedir. Ayrıca, bu suçlar şikayete bağlı suçlar değildir, yani re'sen soruşturulur ve kovuşturulur.
Basın Özgürlüğü ve Sınırları
Kişisel verilerin korunması ile basın özgürlüğü arasında hassas bir denge bulunmaktadır. Basın özgürlüğü, demokratik toplumların temel taşlarından biridir ve hem Anayasa hem de uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesi, basın özgürlüğünün kapsamını ve sınırlarını belirlemektedir. Bu maddeye göre, basın özgürdür ve bu özgürlük bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Ancak bu özgürlük, kişilerin şeref ve haysiyetini zedeleyecek veya kişilik haklarını ihlal edecek şekilde kullanılamaz.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesi de ifade özgürlüğünü güvence altına almakta, ancak bu özgürlüğün belirli sınırlamalara tabi olabileceğini belirtmektedir. Bu sınırlamalar arasında, başkalarının şöhret ve haklarının korunması da yer almaktadır.
Basın özgürlüğünün hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilebilmesi için üç temel kriter bulunmaktadır:
- Haberin gerçek ve güncel olması: Yayınlanan bilgilerin doğru olması ve güncelliğini koruması gerekmektedir.
- Haberin kamuyu ilgilendirmesi: Yayınlanan bilgilerin toplumsal bir ilgi ve öneme sahip olması gerekmektedir.
- Haber ile veriliş şeklinin uyumlu olması: Haberin sunuluş biçimi, içeriğiyle orantılı ve uyumlu olmalıdır.
Yargıtay kararlarında, basın özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki dengenin nasıl kurulacağına ilişkin önemli ilkeler belirlenmiştir. Örneğin, Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin bir kararında, somut olaya dayanan, karalama amacı taşımayan ve kişinin kimlik bilgilerini içermeyen haberlere erişimin engellenmesi talebinin reddedilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Ancak, haberin güncelliğini yitirmiş olması, toplumsal açıdan haber değerinin devam etmemesi, haberin geleceğe ışık tutacak nitelikte olmaması ve kişinin siyasi veya medyatik bir kişilik olmaması durumlarında, kişisel verilerin korunması hakkı ön plana çıkabilmektedir. Bu durumda, "unutulma hakkı" kapsamında, kişisel verilerin internetten silinmesi veya erişimin engellenmesi talep edilebilir.
Kişisel Verilerin Korunması ve Dijital Haklar
Dijital çağda kişisel verilerin korunması, temel bir insan hakkı haline gelmiştir. Türk hukuk sistemi, hem özel kanunlarla hem de ceza hukuku düzenlemeleriyle bu hakkı koruma altına almıştır. Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesi, TCK kapsamında suç teşkil etmekte ve ağır yaptırımlara tabi tutulmaktadır.
Öte yandan, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü de demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu nedenle, kişisel verilerin korunması ile basın özgürlüğü arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir. Bu denge, her somut olayın özelliklerine göre, haberin güncelliği, kamu yararı, kişinin toplumsal konumu gibi faktörler dikkate alınarak belirlenmelidir.
Sonuç olarak, kişisel verilerin internetten silinmesi veya erişimin engellenmesi talepleri değerlendirilirken, bir yandan kişilik haklarının korunması, diğer yandan basın ve ifade özgürlüğünün sınırlandırılmaması arasında hassas bir denge gözetilmelidir. Bu denge, hukuk devleti ilkesinin ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasının bir gereğidir.