
Telif Hakkı Nedir?
Fikri mülkiyet haklarının en önemli unsurlarından biri olan telif hakları, yaratıcı çalışmaların korunmasını sağlayan temel hukuki mekanizmadır. Kişilerin düşünsel emekleriyle ortaya koydukları eserler, yaratıldıkları andan itibaren koruma altına alınır. Bu yazıda telif haklarının kapsamı, yasal çerçevesi, tarihsel gelişimi ve Türkiye'deki uygulamaları detaylı olarak ele alınmaktadır.
Telif Hakkı Kavramı ve Önemi
Günümüz bilgi ve sanat dünyasında, yaratıcı emek sonucu ortaya çıkan eserlerin korunması, hem kültürel gelişimin sürdürülebilirliği hem de yaratıcıların haklarının güvence altına alınması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu koruma mekanizmasının temelini oluşturan telif hakları, fikri mülkiyet hukukunun en temel unsurlarından biridir.
Telif Hakkının Tanımı
Telif hakkı, kişilerin fikri emekleriyle meydana getirdikleri özgün eserler üzerinde sahip oldukları yasal hakları ifade eder. Bu haklar, eserin yaratıcısına, eserini kullanma, çoğaltma, dağıtma, sergileme ve kamuya iletme konusunda münhasır yetkiler tanır. Telif hakkının en önemli özelliklerinden biri, eserin yaratıldığı anda kendiliğinden doğmasıdır; yani herhangi bir tescil işlemine gerek duyulmaz.
Telif hakkı koruması, edebi eserler, müzik eserleri, sinema filmleri, bilgisayar programları, fotoğraflar, mimari tasarımlar, güzel sanat eserleri gibi çok geniş bir yelpazedeki yaratıcı çalışmaları kapsar. Bu koruma, eserin somutlaştığı fiziksel nesneden bağımsız olarak, eserin kendisine yöneliktir. Örneğin, bir kitabın telif hakkı, o kitabın basılı kopyasından ayrı olarak, kitabın içeriğini korur.
Uluslararası alanda telif haklarının varlığını belirtmek için kullanılan © sembolü, bir eserin telif haklarıyla korunduğunu gösterir. Bu sembol, eserin yaratıcısının adı ve yayın yılı ile birlikte kullanılarak, potansiyel kullanıcılara eserin korunduğu konusunda uyarıda bulunur. Ancak bu sembolün kullanılması, telif hakkının doğması için zorunlu değildir.
Telif Hukukunun Gerekliliği
Telif hukukunun varlığı, toplumsal, ekonomik ve kültürel açıdan birçok gerekçeye dayanmaktadır. Öncelikle, telif hakları, yaratıcıların emeklerinin karşılığını alabilmelerini sağlayarak toplumsal adaletin tesisine katkıda bulunur. Yaratıcılar, eserlerinin kullanımından ekonomik fayda sağlayabildiklerinde, yeni eserler üretmeye devam etmeleri için gerekli motivasyona sahip olurlar.
Telif haklarının korunması, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 27. Maddesi ile de güvence altına alınmıştır. Bu madde, "Herkesin toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkı vardır. Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır" ifadesiyle fikri hakları temel bir insan hakkı olarak tanımlamaktadır. Bu uluslararası hukuki dayanak, telif haklarının evrensel önemini vurgulamaktadır.
Telif hukukunun gerekliliğini destekleyen beş temel neden şu şekilde sıralanabilir:
- Toplumsal Adalet: Yaratıcıların emeklerinin karşılığını alabilmeleri, toplumsal adaletin bir gereğidir.
- Kültürel Gelişim: Telif hakları, yaratıcıları yeni eserler üretmeye teşvik ederek kültürel zenginliğin artmasına katkıda bulunur.
- Ekonomik Etken: Yaratıcı endüstriler, ekonomiye önemli katkılar sağlar ve telif hakları bu endüstrilerin sürdürülebilirliğini güvence altına alır.
- Manevi Neden: Yaratıcıların eserleri üzerindeki manevi bağları korunmalıdır.
- Ulusal Saygınlık: Bir ülkenin fikri hakları koruma düzeyi, uluslararası arenada saygınlığını etkiler.
Telif hukukunun etkin bir şekilde uygulanması, devletin sorumluluğundadır. Güçlü bir mevzuat ve etkili yaptırımlar olmadan, telif haklarının korunması mümkün değildir. Bu nedenle, ülkeler kendi yasal çerçevelerini oluştururken, uluslararası standartları da göz önünde bulundurarak, telif haklarını koruyacak düzenlemeler yaparlar.
Telif hakları, sadece yaratıcıları korumakla kalmaz, aynı zamanda toplumun kültürel mirasının zenginleşmesine de katkıda bulunur. Yaratıcıların haklarının korunduğu bir ortamda, yeni eserlerin üretilmesi teşvik edilir ve böylece kültürel çeşitlilik artar. Bu da toplumun bir bütün olarak fayda sağlamasına yol açar.
Sonuç olarak, telif hakları, yaratıcı emeğin korunması, kültürel gelişimin sürdürülebilirliği ve toplumsal adaletin sağlanması açısından vazgeçilmez bir hukuki mekanizmadır. Uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuatlarla güvence altına alınan bu haklar, hem yaratıcıların bireysel çıkarlarını hem de toplumun kolektif çıkarlarını dengeleyerek, kültürel ve ekonomik gelişime katkıda bulunur.
Türkiye'de Telif Haklarının Gelişimi ve Yasal Çerçeve
Fikri mülkiyet haklarının korunması, bir ülkenin kültürel ve ekonomik gelişiminin önemli göstergelerinden biridir. Türkiye'de telif haklarının gelişimi, Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze kadar uzanan zengin bir tarihe sahiptir. Bu bölümde, Türkiye'deki telif hakları mevzuatının tarihsel gelişimini ve günümüzdeki yasal çerçevesini detaylı olarak inceleyeceğiz.
Tarihsel Gelişim
Türkiye'de telif haklarına ilişkin ilk düzenleme, Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerçekleşmiştir. 1857 tarihli Telif Nizamnamesi, Türk hukuk tarihinde fikri hakların korunmasına yönelik atılan ilk adımdır. Bu nizamname, basılan kitapların telif haklarını düzenleyen sınırlı bir içeriğe sahip olsa da, dönemin şartları içinde önemli bir gelişme olarak kabul edilmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, telif haklarına ilişkin daha kapsamlı bir düzenleme ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyaca cevap olarak, 8 Mayıs 1910 tarihli "Hakkı Telif Kanunu" yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, Türkiye'de telif haklarına ilişkin ilk kapsamlı yasal düzenleme olma özelliğini taşımaktadır. Hakkı Telif Kanunu, eser sahiplerinin haklarını daha geniş bir perspektiften ele almış ve koruma kapsamını genişletmiştir.
Cumhuriyet'in ilanından sonra, Türkiye'nin modernleşme sürecinde telif hakları alanında da önemli adımlar atılmıştır. 1951 yılında Türkiye, uluslararası telif hakları sistemine entegre olmak amacıyla Bern Birliği'ne taraf olmuştur. Bu katılım, Türkiye'nin telif hakları konusunda uluslararası standartları benimseme yolunda attığı önemli bir adımdır.
Türkiye'nin modern telif hakları mevzuatının temelini oluşturan 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 1952 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, dönemin önde gelen hukuk profesörlerinden Prof. Ernst Hirsch tarafından hazırlanmıştır. Alman hukuk geleneğinden etkilenen bu kanun, Türkiye'de fikri mülkiyet haklarının korunması için sağlam bir temel oluşturmuştur.
1995 yılında Türkiye, telif hakları konusundaki uluslararası taahhütlerini güçlendirmek amacıyla Bern Sözleşmesi'ni resmen kabul etmiştir. Bu gelişme, Türkiye'nin telif hakları konusundaki uluslararası standartlara tam uyumunu sağlama yolunda önemli bir adım olmuştur.
5846 Sayılı Kanun Kapsamı
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Türkiye'de telif haklarının korunmasına ilişkin temel yasal düzenlemedir. Bu kanun, zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrasa da, ana çerçevesi korunarak günümüze kadar gelmiştir.
Kanunun kapsamı oldukça geniştir ve şu temel konuları düzenlemektedir:
Eser ve eser sahibi kavramları: Kanun, hangi ürünlerin eser olarak kabul edileceğini ve eser sahipliğinin nasıl belirleneceğini açıkça tanımlamaktadır.
Eser türleri: İlim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ile işlenmeler ve derlemeler olmak üzere beş ana kategoride eser türleri belirlenmiştir.
Eser sahibinin hakları: Kanun, eser sahiplerinin manevi ve mali haklarını ayrıntılı olarak düzenlemektedir.
Koruma süreleri: Eser sahibinin ölümünden sonra 70 yıl olarak belirlenen koruma süresi, farklı eser türleri için özel düzenlemeler içermektedir.
Hak ihlalleri ve yaptırımlar: Telif hakkı ihlallerine karşı hukuki ve cezai yaptırımlar detaylı olarak düzenlenmiştir.
Meslek birlikleri: Eser sahiplerinin haklarını toplu olarak takip edebilmeleri için meslek birliklerinin kuruluş ve işleyişine ilişkin hükümler yer almaktadır.
Bağlantılı haklar: İcracı sanatçılar, fonogram yapımcıları, radyo-TV kuruluşları ve film yapımcıları gibi bağlantılı hak sahiplerinin hakları düzenlenmiştir.
5846 Sayılı Kanun, zaman içinde teknolojik gelişmelere ve uluslararası standartlara uyum sağlamak amacıyla çeşitli değişikliklere uğramıştır. Özellikle 1995, 2001, 2004 ve 2008 yıllarında yapılan değişiklikler, dijital ortamda telif haklarının korunması, internet üzerinden yapılan ihlallere karşı önlemler ve cezai yaptırımların güçlendirilmesi gibi konularda önemli yenilikler getirmiştir.
Günümüzde 5846 Sayılı Kanun, Türkiye'nin telif hakları konusundaki temel yasal dayanağı olmaya devam etmektedir. Kanun, uluslararası sözleşmelerle uyumlu bir şekilde, eser sahiplerinin haklarını korumayı ve fikri üretimi teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bununla birlikte, hızla değişen teknolojik koşullar ve dijital dönüşüm, telif hakları alanında yeni düzenlemeleri gerekli kılmaktadır.
Türkiye'nin telif hakları mevzuatı, tarihsel süreç içinde önemli bir gelişim göstermiş ve uluslararası standartlara uyum sağlama yolunda önemli adımlar atılmıştır. Ancak, dijital çağın getirdiği yeni zorluklar karşısında, mevzuatın sürekli olarak güncellenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Eser ve Eser Sahibinin Hakları
Telif hakkı korumasının merkezinde "eser" ve bu eseri meydana getiren "eser sahibi" kavramları yer alır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), hangi ürünlerin eser sayılacağını ve eser sahiplerinin hangi haklara sahip olacağını detaylı şekilde düzenlemiştir. Bu bölümde, bir fikri ürünün eser olarak kabul edilmesi için gerekli şartları ve eser sahiplerinin sahip olduğu manevi ve mali hakları inceleyeceğiz.
Eser Olma Şartları
Bir fikri ürünün telif hakkı korumasından yararlanabilmesi için "eser" niteliğini taşıması gerekir. FSEK kapsamında bir ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için dört temel şart bulunmaktadır:
Fikri çaba ürünü olması: Eser, sahibinin zihinsel bir çabasının sonucu olmalıdır. Mekanik veya tesadüfi olarak ortaya çıkan ürünler eser sayılmaz.
Sahibinin hususiyetini taşıması: Eser, onu meydana getiren kişinin kişisel özelliklerini, yaratıcılığını ve tarzını yansıtmalıdır. Bu hususiyet, eseri diğer benzer eserlerden ayıran özgün niteliklerdir.
Şekillenmiş olması: Fikir ve düşünceler soyut halde korunmaz; bunların somut bir şekilde ifade edilmiş olması gerekir. Örneğin, bir roman fikri değil, yazılmış roman korunur.
Kanunda sayılan eser türlerinden birine girmesi: FSEK, eser türlerini sınırlı olarak saymıştır. Bunlar:
- İlim ve edebiyat eserleri
- Musiki eserleri
- Güzel sanat eserleri
- Sinema eserleri
- İşlenmeler ve derlemeler
Bu şartları taşıyan bir eser, yaratıldığı anda kendiliğinden telif hakkı korumasına kavuşur. Türkiye'de telif hakkı koruması için tescil veya kayıt gibi formaliteler gerekli değildir.
Manevi Haklar
Manevi haklar, eser sahibinin eseriyle olan kişisel ve manevi bağını korumaya yönelik haklardır. Bu haklar, eser sahibinin kişiliğiyle yakından ilişkilidir ve devredilemez niteliktedir. FSEK'e göre eser sahibinin sahip olduğu manevi haklar şunlardır:
Umuma arz hakkı: Eser sahibi, eserinin kamuya sunulup sunulmayacağını, ne zaman ve hangi şartlarda sunulacağını belirleme hakkına sahiptir. Bir yazarın romanını yayımlamaya karar vermesi bu hakkın kullanımına örnektir.
Adın belirtilmesi hakkı: Eser sahibi, eserinde adının belirtilmesini veya belirtilmemesini talep etme hakkına sahiptir. Eser sahibi, eserini anonim olarak veya takma adla yayımlama hakkına da sahiptir.
Eserde değişiklik yapılmasını men etme hakkı: Eser sahibi, eserinde kendi izni olmadan değişiklik yapılmasını engelleme hakkına sahiptir. Bu hak, eserin bütünlüğünü ve eser sahibinin sanatsal vizyonunu korur.
Malik ve zilyede karşı haklar: Eser sahibi, eserinin aslına ulaşma ve eserin tahrip edilmesini veya bozulmasını önleme hakkına sahiptir.
Manevi haklar, eser sahibinin ölümünden sonra da belirli ölçüde korunmaya devam eder ve mirasçıları tarafından kullanılabilir.
Mali Haklar
Mali haklar, eser sahibinin eserinden ekonomik olarak yararlanmasını sağlayan haklardır. Bu haklar, devredilebilir niteliktedir ve eser sahibi bu hakları tamamen veya kısmen üçüncü kişilere devredebilir. FSEK'e göre eser sahibinin sahip olduğu mali haklar şunlardır:
İşleme hakkı: Eser sahibi, eserini işleme (uyarlama, çeviri, aranjman yapma vb.) ve işlenme eserleri kullanma hakkına sahiptir.
Çoğaltma hakkı: Eser sahibi, eserinin aslını veya kopyalarını herhangi bir şekilde çoğaltma hakkına sahiptir. Kitabın basılması, müzik eserinin kaydedilmesi bu hakkın kullanımına örnektir.
Yayma hakkı: Eser sahibi, eserinin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını satma, kiralama veya ödünç verme yoluyla dağıtma hakkına sahiptir.
Temsil hakkı: Eser sahibi, eserini doğrudan doğruya veya işaret, ses veya resim nakline yarayan araçlarla umumi mahallerde temsil etme hakkına sahiptir.
Umuma iletim hakkı: Eser sahibi, eserini radyo-televizyon, internet gibi araçlarla yayınlama ve kamuya iletme hakkına sahiptir.
Mali haklar, eser sahibinin ölümünden sonra 70 yıl süreyle korunmaya devam eder. Bu süre, eser sahibinin ölüm tarihinden itibaren başlar ve sürenin bitiminde eser kamuya mal olur.
Telif hakkı ihlallerinde, eser sahibi veya hak sahipleri FSEK m. 68 kapsamında tazminat talep edebilir. Bu madde, hak sahibinin izni olmaksızın eseri kullanan kişiden, eser sahibinin uğradığı zararın üç katına kadar tazminat talep edilebileceğini düzenlemektedir. Bu düzenleme, telif hakkı ihlallerine karşı güçlü bir caydırıcılık sağlamaktadır.
Mali hakların devri, yazılı sözleşme ile yapılmalıdır ve devredilen hakların kapsamı sözleşmede açıkça belirtilmelidir. Aksi takdirde, sadece sözleşmenin amacının gerektirdiği hakların devredildiği kabul edilir.
Eser sahibinin hakları, çeşitli istisnalar ve sınırlamalarla dengelenmiştir. Örneğin, kamu yararı, eğitim ve araştırma amaçlı kullanımlar, kişisel kullanım gibi durumlarda eser sahibinin izni olmadan da eserden yararlanılabilir. Bu istisnalar, toplumun kültürel ve bilimsel gelişimini desteklemeyi amaçlar.
Telif Hakkı İhlalleri ve Hukuki Yaptırımlar
Fikri mülkiyet haklarının korunması, yaratıcı endüstrilerin gelişimi ve kültürel zenginliğin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır. Telif hakkı ihlalleri, eser sahiplerinin hem ekonomik kayıplar yaşamasına hem de manevi haklarının zedelenmesine yol açmaktadır. Bu bölümde, telif hakkı ihlallerine karşı başvurulabilecek hukuki yollar ve Türk mahkemelerinin konuya ilişkin yaklaşımını gösteren önemli kararlar incelenecektir.
Dava Türleri
Telif hakkı ihlalleriyle karşılaşan eser sahipleri, Türk hukuk sisteminde çeşitli hukuki yollara başvurabilmektedir. Bu yollar genel olarak hukuk davaları ve ceza davaları olmak üzere iki ana kategoride değerlendirilebilir.
Hukuk Davaları kapsamında eser sahipleri şu davaları açabilir:
- Tecavüzün Tespiti Davası: İhlalin varlığının mahkeme kararıyla belirlenmesini amaçlar.
- Tecavüzün Ref'i (Kaldırılması) Davası: Devam eden bir ihlalin durdurulması ve ihlal ürünlerinin piyasadan toplatılması için açılır.
- Tecavüzün Men'i (Önlenmesi) Davası: Henüz başlamamış ancak başlama tehlikesi bulunan ihlallerin engellenmesi amacıyla açılır.
- Tazminat Davaları: Maddi ve manevi zararların giderilmesi için açılır. FSEK m. 68 uyarınca, eser sahibi izinsiz kullanım durumunda rayiç bedelin üç katına kadar tazminat talep edebilir.
Eser sahipleri, ihlallere karşı ihtiyati tedbir talep etme hakkına da sahiptir. Bu yolla, dava sonuçlanmadan önce ihlalin durdurulması ve delillerin korunması sağlanabilir.
Ceza Davaları açısından, FSEK m. 71 telif hakkı ihlallerine ilişkin suç duyurusunda bulunmayı düzenlemektedir. Bu madde kapsamında, manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal edenler hakkında hapis ve adli para cezası öngörülmüştür. Eser sahibinin haklarını korumak için Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulabilir.
İnternet ortamında gerçekleşen ihlaller için özel bir düzenleme olan FSEK Ek 4. madde, içerik sağlayıcılara ihtarname gönderme ve erişim engelletme prosedürünü düzenlemektedir. Bu maddeye göre, hak sahipleri öncelikle içerik sağlayıcıya ihtarname göndermeli ve 3 günlük bildirim süresi içinde içeriğin kaldırılmasını talep etmelidir. Bu süre içinde içerik kaldırılmazsa, sulh ceza hakimliğine başvurularak erişimin engellenmesi talep edilebilir.
Telif hakkı davalarında ispat yükü genellikle davacı üzerindedir. Bu nedenle, eser sahiplerinin haklarını korumak için ihlalleri belgelemesi ve delilleri zamanında toplaması büyük önem taşır. Özellikle dijital ortamdaki ihlallerde, ekran görüntüleri, noter tespitleri ve uzman raporları gibi deliller kritik rol oynamaktadır.
Önemli Yargıtay Kararları
Türk mahkemelerinin telif hakkı ihlallerine yaklaşımını anlamak için önemli Yargıtay kararlarını incelemek faydalı olacaktır. Bu kararlar, benzer durumlarda mahkemelerin nasıl bir tutum sergileyeceğine dair fikir vermektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2019/474 E., 2020/26 K. sayılı kararı, eser sipariş sözleşmeleri kapsamında önemli bir içtihat oluşturmuştur. Bu kararda, eser sipariş sözleşmesi kapsamında hazırlanan bilgisayar programları için FSEK m. 68'deki üç kat telif tazminatının uygulanamayacağına hükmedilmiştir. Yargıtay, taraflar arasında sözleşmesel bir ilişki bulunduğu durumlarda, genel hükümlere göre tazminat talep edilebileceğini, ancak FSEK'in özel hükümlerinin uygulanamayacağını belirtmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2019/3070 E., 2020/1941 K. sayılı kararı, kafe ve restoranlarda müzik eserlerinin izinsiz kullanımında tazminat miktarının hesaplanmasına ilişkin önemli bir emsal oluşturmuştur. Bu kararda Yargıtay, benzer işletmelerin ödediği lisans bedelleri üzerinden tazminat miktarının hesaplanması gerektiğine hükmetmiştir. Bu karar, özellikle umuma açık alanlarda müzik eserlerinin kullanımı konusunda önemli bir rehber niteliğindedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2020/1839 E., 2021/1724 K. sayılı kararında, umuma açık süpermarkette izinsiz müzik kullanımı nedeniyle FSEK m. 68 kapsamında tazminata ve ihlalin önlenmesine hükmedilmiştir. Bu karar, ticari işletmelerin müzik eserlerini kullanırken gerekli izinleri almaları gerektiğini bir kez daha vurgulamıştır.
Bir başka önemli karar olan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2019/1433 E., 2019/8234 K. sayılı kararında, FSEK Ek 4. maddesi uyarınca, meslek birliklerinin içerik sağlayıcılara usulüne uygun ihtarname keşide etmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Bu karar, internet ortamındaki ihlallere karşı başvurulacak hukuki yolların usulüne uygun şekilde izlenmesi gerektiğini göstermektedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2019/1252 E., 2019/8090 K. sayılı kararında ise, izinsiz kitap basımı ve dağıtımı için toplatma, çoğaltmanın durdurulması ve FSEK m. 68'e göre telif tazminatına hükmedilmiştir. Bu karar, yazılı eserlerin izinsiz çoğaltılması durumunda uygulanacak yaptırımları göstermesi açısından önemlidir.
Sonuç
Telif hakkı ihlalleri, dijital çağda giderek yaygınlaşan ve eser sahiplerinin haklarını ciddi şekilde tehdit eden bir sorun haline gelmiştir. Türk hukuk sistemi, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çerçevesinde eser sahiplerine çeşitli hukuki koruma mekanizmaları sunmaktadır. Eser sahipleri, haklarının ihlal edilmesi durumunda hukuk ve ceza davalarına başvurabilir, ihtiyati tedbir talep edebilir ve internet ortamındaki ihlaller için özel prosedürleri izleyebilirler. Yargıtay'ın emsal kararları, telif hakkı davalarında mahkemelerin yaklaşımını anlamak ve benzer durumlarda nasıl hareket edileceğini öngörmek açısından büyük önem taşımaktadır. Eser sahiplerinin haklarını etkin şekilde koruyabilmeleri için, ihlalleri zamanında tespit etmeleri, gerekli delilleri toplamaları ve hukuki süreçleri doğru şekilde yönetmeleri gerekmektedir. Telif haklarının korunması, sadece bireysel eser sahiplerinin değil, toplumun kültürel ve ekonomik gelişiminin de güvence altına alınması anlamına gelmektedir.