Ziynet Eşyasının İadesi, Enflasyon
Giriş
Ziynet eşyası, Türk toplumunda özellikle evlilik gibi önemli törenlerde sıkça karşımıza çıkan ve hukuki açıdan çeşitli uyuşmazlıklara konu olabilen bir kavramdır. Bu eşyaların mülkiyeti ve iadesi konusundaki anlaşmazlıkların çözümünde Yargıtay kararları büyük önem taşımaktadır.
Arapça kökenli "ziynet" kelimesi, Türk Dil Kurumu'nca "süs" olarak tanımlanmaktadır. Hukuki bağlamda ise ziynet eşyası, altın, gümüş gibi değerli madenlerden üretilen ve insanların takı olarak kullandığı süs eşyalarını ifade eder. Bu tanım, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04.11.2020 tarihli, 2017/1512 E. ve 2020/835 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
İlginç bir şekilde, düğünlerde takılan çeyrek, yarım, tam altın, cumhuriyet altını gibi para niteliğindeki altınlar da hukuki açıdan ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir. Bu durum, özellikle boşanma davaları sürecinde bu eşyaların aidiyeti ve iadesi konusunda çeşitli hukuki sorunlara yol açabilmektedir.
Bu makalede, ziynet eşyasının iadesine ilişkin güncel Yargıtay kararları ışığında bazı önemli hususlar ele alınacaktır. Ziynet eşyasının kime ait olduğu, iade edilirken hangi tarihteki değerin esas alınması gerektiği ve İİK m.24 kapsamında nasıl değerlendirildiği gibi konular incelenecektir. Bu inceleme, aile hukuku alanında karşılaşılan ziynet eşyası ile ilgili uyuşmazlıkların çözümüne katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Ziynet Eşyasının Aidiyeti: Yargıtay'ın Güncel İçtihatları ve Hukuki Değerlendirme
Ziynet eşyasının hangi tarafa ait olduğu meselesi, aile hukuku ve özellikle boşanma davalarında sıkça karşılaşılan bir sorundur. Türk hukuk sisteminde bu konuya ilişkin açık bir yasal düzenleme bulunmaması, çözümün örf ve adet hukuku ile Yargıtay içtihatlarına dayanmasına neden olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.04.2021 tarihli, 2017/1038 E. ve 2021/458 K. sayılı kararı, ziynet eşyasının aidiyeti konusunda önemli bir içtihat niteliğindedir. Bu karara göre, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar, kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı sürece kadına bağışlanmış sayılmaktadır.
Bu yaklaşım, erkeğe takılan ziynetler ve paraları da kapsamaktadır. Yani, aksi kanıtlanmadığı müddetçe, erkeğe takılan ziynetlerin de kadına ait olduğu kabul edilmektedir. Yargıtay, bu durumu "fiili karine" olarak nitelendirmektedir.
Ziynet eşyasının kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı varsayımı, bu yaklaşımın temelini oluşturmaktadır. Ancak, ziynetlerin emaneten veya geçici olarak takıldığına dair kadının açık bir kabulü varsa, bu genel kural uygulanmayacaktır.
Erkek tarafının, ziynetlerin kendisine ait olduğunu iddia etmesi durumunda, bunu somut delillerle ispat etmesi gerekmektedir. Yargıtay'ın güncel kararlarına göre, salt tanık beyanı bu ispat için yeterli değildir. Bu durum, İİK m.24 kapsamında yapılacak icra takiplerinde de göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu yaklaşım, evlilik birliği içinde veya boşanma sürecinde ortaya çıkan ziynet eşyası uyuşmazlıklarının çözümünde belirleyici rol oynamaktadır. Mahkemeler, bu içtihatlar doğrultusunda karar vermekte ve ziynet eşyasının aidiyetini belirlemektedir.
Yargıtay'ın bu yaklaşımı, toplumsal gerçekler ve örf-adet kuralları ile de uyumlu görünmektedir. Zira Türk toplumunda, düğünlerde takılan ziynetlerin genellikle kadına yönelik bir güvence olarak görüldüğü bilinmektedir.
Sonuç olarak, Yargıtay'ın güncel içtihatları ışığında, ziynet eşyasının kural olarak kadına ait olduğu kabul edilmektedir. Ancak her durumda, somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılması ve istisnai hallerin dikkate alınması gerekmektedir. Bu yaklaşım, aynen iade taleplerinde ve ziynet eşyasına ilişkin diğer hukuki işlemlerde de göz önünde bulundurulmalıdır.
Ziynet Eşyası İadesinde Değer Belirleme Problemi
Aile hukuku uyuşmazlıklarında, özellikle boşanma davalarında sıkça karşılaşılan ziynet eşyası iadesinde, eşyanın değerinin hangi tarihe göre belirleneceği kritik bir sorundur. Davacılar genellikle "öncelikle aynen iade, mümkün değilse dava tarihindeki bedel" şeklinde talepte bulunmaktadır. Ancak bu yaklaşım, yüksek enflasyon ortamında davacının aleyhine sonuçlar doğurabilmektedir.
Türkiye'deki ekonomik koşullar, özellikle altın fiyatlarındaki hızlı artış, bu sorunu daha da belirgin hale getirmektedir. Örneğin, 1 gram altının fiyatı 1 Ocak 2020'de 291,4 TL iken, 1 Ocak 2023'te 1096,29 TL'ye yükselmiştir. Bu durum, çoğunlukla altın takılardan oluşan ziynet eşyası davalarında büyük önem taşımaktadır.
Yargıtay, bu konuda önemli bir içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2022/724 E., 2022/7543 K. sayılı ve 27.09.2022 tarihli kararında, davacının talebinin ziynetlerin aynen iadesi ve mümkün değilse infaz tarihindeki bedelin tahsili olduğu durumlarda, mahkemenin sadece aynen iadeye hükmetmesi gerektiği belirtilmiştir. Kararda, dava tarihindeki bedele hükmedilmesinin davacının hukuki yararına olmadığı ve HMK m. 26'da düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırılık teşkil edeceği vurgulanmıştır.
Bu içtihat, Türkiye'nin ekonomik gerçekleri göz önüne alındığında isabetlidir. Aksi bir uygulama, davacıların önemli maddi kayıplara uğramasına neden olabilirdi. Bu nedenle, ziynet eşyası davalarında sadece aynen iade talebinde bulunmak, davacının haklarını en iyi şekilde koruyacak strateji olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, bu yaklaşım İİK m. 24 kapsamında da uygulanabilir bir çözüm sunmaktadır.
Mahkeme Kararlarında Belirtilen Ziynet Değerlerinin Hukuki Niteliği
Aile hukuku alanında, özellikle boşanma davaları kapsamında sıkça karşılaşılan ziynet eşyası uyuşmazlıklarında, mahkeme kararlarında belirtilen değerlerin hukuki statüsü önemli bir tartışma konusudur. Mahkemece yalnızca ziynetlerin aynen iadesine karar verilmesine rağmen, harç hesabı gibi nedenlerle dava tarihindeki değerlerinin de kararda gösterilmesi halinde, bu değerlerin İcra ve İflas Kanunu madde 24 anlamında "taşınır malın ilamda yazılı değeri" olarak kabul edilip edilemeyeceği sorusu gündeme gelmektedir.
Bu konudaki güncel içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.06.2021 tarihli ve 20178-1678 E., 2021/757 K. sayılı kararı ile belirlenmiştir. Karara göre, İİK m.24 bağlamında bir değerin ilamda yazılı sayılabilmesi için, mahkeme kararında "taşınır malın aynen teslimine, bulunamazsa bedeli olan şu kadar liranın ödenmesine" şeklinde terditli bir hüküm kurulmuş olması şarttır.
Eğer kararda sadece aynen iadeye hükmedilmiş ve değerler yalnızca harç hesabı için gösterilmişse, bu rakamlar ilamda yazılı değer olarak kabul edilemez. Bu durumda İİK m.24/4 hükmü uygulanır: "Taşınır malın değeri, ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı bulunduğu takdirde, icra memuru tarafından haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir olunur."
Bu içtihat, özellikle yüksek enflasyon dönemlerinde alacaklıların mağduriyetini önleme açısından kritik öneme sahiptir. Zira dava tarihi ile fiili ödeme tarihi arasında önemli değer farkları oluşabilmektedir. Örneğin, 1 Ocak 2020'de 291,4 TL olan 1 gram altının değeri, 1 Ocak 2023'te 1096,29 TL'ye ulaşmıştır.
Sonuç olarak, ziynet eşyası talepli davalarda, sadece aynen iadeye hükmedilmesi ve değerlerin kararda gösterilmemesi, alacaklının lehine olacaktır. Bu sayede, infaz aşamasında güncel değer üzerinden işlem yapılabilecek ve alacaklının olası mağduriyeti önlenebilecektir.
Sonuç
Yargıtay kararları, ziynet eşyası iadesine ilişkin önemli prensipler ortaya koymuştur. Ziynet eşyasının, takılma şekli ve kişisi fark etmeksizin, kadına ait olduğu kabul edilmektedir. Aynen iade taleplerinde mahkemelerin yalnızca aynen iadeye hükmetmesi, bedel tespitinin infaz aşamasında yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Hükümdeki değer yazımının yazılı ilam niteliğinde olmadığı, İİK m.24 gereğince haczin yapıldığı tarihteki rayiç değerin esas alınması gerektiği belirtilmiştir. Bu kararlar, boşanma davaları ve genel aile hukuku uygulamalarında önemli yol gösterici nitelik taşımaktadır. Yargıtay'ın bu güncel içtihatları, uygulamadaki birçok soruna çözüm getirme potansiyeline sahiptir.