
Asker Yaralanması Davaları
Askerlik görevi sırasında yaşanan yaralanmalar sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi zararlar için idare aleyhine tazminat davası açılabilir. Bu yazıda, asker yaralanması davalarının hukuki dayanağı, görev kusuru kavramı, tazminat talep etme süreci ve önemli yargı kararları hakkında detaylı bilgiler bulacaksınız.
Görev Kusuru Kavramı ve Hukuki Dayanağı
Askerlik hizmeti sırasında meydana gelen yaralanmalar, Türk hukuk sisteminde özel bir tazminat rejimi çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu tür olaylarda, yaralanan askerin maddi ve manevi zararlarının karşılanması için açılacak davaların temelinde "görev kusuru" kavramı yatmaktadır. Bu bölümde, görev kusurunun tanımı, kapsamı ve hukuki dayanakları detaylı olarak incelenecektir.
Görev Kusurunun Tanımı
Görev kusuru, idare hukukunda önemli bir sorumluluk kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Görev kusuru, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken hizmetin gerektirdiği özen ve dikkati göstermemesi sonucu ortaya çıkan ve hizmetten ayrılamayan nitelikteki hukuka aykırı davranışları ifade eder.
Askeri personelin yaralanması durumlarında görev kusuru şu şekillerde ortaya çıkabilir:
- Askeri eğitim ve tatbikatlarda gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması
- Askeri araç ve teçhizatın bakımının düzgün yapılmaması
- Komuta kademesinin risk değerlendirmesini doğru yapmaması
- Askeri birliklerde güvenlik protokollerine uyulmaması
- Silah ve mühimmatın uygun şekilde muhafaza edilmemesi
Görev kusuru, kişisel kusurdan farklı olarak, doğrudan idarenin sorumluluğunu doğurur. Kişisel kusur, kamu görevlisinin göreviyle ilgisi olmayan veya görevle ilgili olsa bile kişisel ihtirasları, düşmanlıkları veya ağır ihmali sonucu ortaya çıkan davranışlarını kapsar ve bu durumda adli yargıda kamu görevlisine karşı dava açılabilir. Ancak görev kusurunda, kusurlu davranış hizmetten ayrılamaz nitelikte olduğundan, dava idareye karşı açılır.
Danıştay içtihatlarında görev kusuru, "hizmetin kötü işlemesi", "hizmetin geç işlemesi" ve "hizmetin hiç işlememesi" şeklinde üç ana başlık altında değerlendirilmektedir. Asker yaralanması davalarında genellikle "hizmetin kötü işlemesi" durumu söz konusu olmaktadır.
Anayasal Dayanak
Görev kusuru nedeniyle açılacak tazminat davalarının en temel hukuki dayanağı Anayasa'nın 125. maddesidir. Bu madde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu ve idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunu düzenlemektedir.
Bununla birlikte, görev kusuru nedeniyle açılacak tazminat davalarının doğrudan idareye karşı açılması gerektiği ilkesi, Anayasa'nın 129/5 maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Bu maddeye göre:
"Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir."
Bu anayasal hüküm, asker yaralanması davalarında da uygulanmakta ve yaralanan askerin tazminat talebini doğrudan idareye yöneltmesi gerekmektedir. İdare, ödediği tazminat için kusurlu kamu görevlisine rücu etme hakkına sahiptir.
Anayasa'nın bu hükmü, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken sürekli dava tehdidi altında kalmalarını önlemek ve kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesini sağlamak amacıyla getirilmiştir. Aynı zamanda, zarar gören kişilerin tazminat alabilmelerini güvence altına almaktadır.
Yargı kararlarında da görev kusuru kavramı ve idarenin sorumluluğu ilkesi açıkça benimsenmiştir. Örneğin, Danıştay 10. Dairesi'nin 04.10.2001 tarih, 2001/40 E, 2001/3396 K sayılı kararında, karakolda meslektaşı tarafından yaralanan polis memurunun zararından idarenin sorumlu tutulması gerektiğine hükmedilmiştir. Bu karar, asker yaralanması davalarında da emsal teşkil etmektedir.
Danıştay'ın yerleşik içtihatlarına göre, kamu görevlisinin görev sırasında veya görev nedeniyle üçüncü kişilere verdiği zararlar, kural olarak görev kusuru kapsamında değerlendirilmekte ve idarenin sorumluluğunu doğurmaktadır. İdare, ödediği tazminatı kusurlu kamu görevlisinden rücu yoluyla tahsil edebilir.
Asker yaralanması davalarında, yaralanmanın görev sırasında veya görev nedeniyle meydana geldiğinin ispatlanması halinde, idarenin sorumluluğu doğmaktadır. Bu tür davalarda, yaralanmanın görev kusuru kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, olayın özelliklerine göre idare mahkemesi tarafından belirlenmektedir.
Sonuç olarak, asker yaralanması davalarında görev kusuru kavramı ve Anayasa'nın 129/5 maddesi, tazminat taleplerinin hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Yaralanan askerler, zararlarının tazmini için doğrudan idareye başvurmalı ve gerektiğinde idare mahkemesinde tam yargı davası açmalıdır.
Asker Yaralanması Davalarında Tazminat Talep Süreci
Askerlik hizmeti sırasında meydana gelen yaralanmalar, askerlerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak zarar görmesine neden olabilmektedir. Bu tür yaralanmalar sonucunda ortaya çıkan zararların tazmin edilmesi için belirli yasal prosedürlerin izlenmesi gerekmektedir. Asker yaralanması davalarında tazminat talep süreci, başvuru süreleri ve dava açma usulü gibi önemli aşamaları içermektedir.
Başvuru Süreleri
Askerlik görevi sırasında yaralanan kişilerin tazminat talep edebilmeleri için belirli yasal süreler içerisinde harekete geçmeleri gerekmektedir. Bu süreler, idari yargılama usulünde özel olarak düzenlenmiştir.
Tazminat talebinde bulunmak için yasal süreler şu şekildedir:
- Zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içinde idareye başvurulmalıdır.
- Her durumda, olayın meydana geldiği tarihten itibaren 5 yıl içinde başvuru yapılmalıdır.
Bu süreler, hak düşürücü nitelikte olup, sürelerin geçirilmesi halinde tazminat talep etme hakkı ortadan kalkmaktadır. Nitekim 1994 yılında terör örgütü ile çatışmada yaralanan bir kişinin, süresinde başvuru yapmadığı için zaman aşımına uğradığı ve tazminat alamadığı, sonrasında Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğu örnek bir olay bulunmaktadır.
İdareye Başvuru Zorunluluğu
Asker yaralanması nedeniyle tazminat talep edilmeden önce, idareye ön başvuru yapılması zorunludur. Bu başvuru, ilgili askeri birimin bağlı olduğu komutanlığa veya Milli Savunma Bakanlığı'na yapılabilir. Başvuruda, yaralanma olayının detayları, meydana gelen zararlar ve talep edilen tazminat miktarı açıkça belirtilmelidir.
İdareye yapılan başvurunun ardından, idare 60 gün içinde cevap vermek zorundadır. Bu süre içinde cevap verilmemesi halinde, başvuru reddedilmiş sayılır ve dava açma süresi işlemeye başlar.
Dava Açma Usulü
İdareye yapılan başvurunun reddedilmesi veya 60 gün içinde cevap verilmemesi durumunda, tazminat talebinde bulunan kişi idare mahkemesinde tam yargı davası açabilir.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Asker yaralanması davalarında görevli mahkeme, idare mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise, kural olarak davalı idarenin bulunduğu yer idare mahkemesidir. Ancak, davacının ikametgâhının bulunduğu yer idare mahkemesi de yetkili olabilir.
Dava Dilekçesinde Bulunması Gereken Hususlar
Tam yargı davası açılırken, dava dilekçesinde şu hususların bulunması gerekmektedir:
- Davacının kimlik ve iletişim bilgileri
- Davalı idarenin adı
- Yaralanma olayının detayları ve tarihi
- İdareye yapılan başvurunun tarihi ve sonucu
- Talep edilen tazminat miktarı ve hesaplanma şekli
- Deliller ve ekler
2330 Sayılı Kanun Kapsamındaki Ödemeler
Terörle mücadele ve benzeri görevlerde yaralanan askerler için 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun özel düzenlemeler içermektedir. Bu kanun kapsamında yapılan ödemeler, genellikle idari yargıda açılacak tam yargı davasında talep edilecek tazminattan mahsup edilir.
2330 sayılı Kanun kapsamında yapılan ödemelerin yetersiz görülmesi durumunda, kalan zarar için idare mahkemesinde tam yargı davası açılabilir. Ancak, bu durumda dava dilekçesinde 2330 sayılı Kanun kapsamında alınan ödemelerin belirtilmesi ve kalan zararın açıkça ortaya konulması gerekmektedir.
Tazminat Miktarının Belirlenmesi
Asker yaralanması davalarında tazminat miktarı belirlenirken, yaralanmanın niteliği, kalıcı sakatlık oranı, tedavi giderleri, çalışma gücü kaybı ve manevi zararlar gibi faktörler dikkate alınır. Mahkeme, genellikle bilirkişi incelemesi yaptırarak tazminat miktarını belirler.
Tazminat türleri şunlardır:
- Maddi tazminat (tedavi giderleri, çalışma gücü kaybı, gelir kaybı vb.)
- Manevi tazminat (yaralanmanın neden olduğu acı, elem ve ızdırap için)
Asker yaralanması davalarında tazminat talep süreci, yasal sürelere dikkat edilmesi gereken ve belirli prosedürlerin izlenmesini gerektiren teknik bir konudur. Bu nedenle, yaralanma sonrası en kısa sürede hukuki destek alınması ve yasal sürelerin kaçırılmaması büyük önem taşımaktadır. Özellikle 1 yıllık ve 5 yıllık hak düşürücü süreler mutlaka göz önünde bulundurulmalı, idareye başvuru ve dava açma aşamalarında gerekli özen gösterilmelidir.
Askeri Yaralanmalarda İdarenin Sorumluluğu ve Rücu Hakkı
Askerlik hizmeti sırasında meydana gelen yaralanma olaylarında, idarenin sorumluluğu ve tazminat yükümlülüğü Türk hukuk sisteminde önemli bir yer tutmaktadır. Bu bölümde, askeri yaralanmalarda idarenin sorumluluğunun kapsamı, rücu hakkının kullanımı ve bu konudaki emsal yargı kararları detaylı olarak incelenecektir.
İdarenin Sorumluluğunun Hukuki Temeli
Askeri yaralanma davalarında idarenin sorumluluğu, Anayasa'nın 125. maddesi çerçevesinde şekillenmektedir. Bu maddeye göre, idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Askerlik hizmeti sırasında meydana gelen yaralanmalarda, olayın hizmetin yürütülmesi sırasında veya hizmet dolayısıyla gerçekleşmiş olması halinde, idare bu zarardan sorumlu tutulmaktadır.
İdarenin sorumluluğu, hizmet kusuru ilkesine dayanmaktadır. Hizmet kusuru, kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya işleyişindeki bozukluk ve aksaklıkları ifade eder. Askeri yaralanma olaylarında, idarenin gerekli önlemleri almamış olması, denetim eksikliği, eğitim yetersizliği gibi durumlar hizmet kusuru kapsamında değerlendirilmektedir.
Rücu Hakkının Kullanımı
İdare, askeri yaralanma olayları nedeniyle ödediği tazminatı, olayda kusuru bulunan personele rücu etme hakkına sahiptir. Rücu hakkı, Anayasa'nın 129/5 maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.
Rücu hakkının kullanılabilmesi için, kamu görevlisinin kişisel kusurunun bulunması gerekmektedir. Kişisel kusur, görevin gereklerine aykırı davranış, ihmal, dikkatsizlik veya tedbirsizlik gibi durumları kapsamaktadır.
Emsal Yargı Kararları
Askeri yaralanmalarda idarenin sorumluluğu ve rücu hakkı konusunda çeşitli yargı kararları bulunmaktadır. Bu kararlar, benzer olaylarda hukuki değerlendirme yapılırken önemli referans noktaları oluşturmaktadır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 19.12.2016 tarihli, 2016/13068 E, 2016/12322 K sayılı kararı, askeri yaralanmalarda rücu hakkının kullanımına ilişkin önemli bir emsal teşkil etmektedir. Bu kararda, askeri aracın devrilmesi sonucu meydana gelen kazada yaralanan askerlere ödenen tazminatın, kusurlu araç komutanına rücu edilebileceğine hükmedilmiştir. Mahkeme, araç komutanının gerekli güvenlik önlemlerini almadığını ve bu ihmalin kişisel kusur teşkil ettiğini belirterek, idarenin rücu talebini haklı bulmuştur.
Bu karar, askeri yaralanma olaylarında kişisel kusurun tespiti ve rücu hakkının kullanımı açısından önemli bir içtihat oluşturmaktadır. Kararda, kamu görevlisinin görevini yerine getirirken göstermesi gereken özen yükümlülüğüne vurgu yapılmış ve bu yükümlülüğün ihlalinin kişisel kusur olarak değerlendirileceği belirtilmiştir.
Zaman Aşımı ve Başvuru Süreleri
Askeri yaralanma olaylarında tazminat talebinde bulunabilmek için belirli sürelere uyulması gerekmektedir. Bu sürelere uyulmaması halinde, hak kaybı yaşanabilmektedir. 1994 yılında terör örgütü ile çatışmada yaralanan bir kişinin durumu, bu konuda önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Bu olayda, terör örgütü ile çatışmada yaralanan kişi, yasal süre içerisinde idareye başvurmadığı için zaman aşımına uğramış ve tazminat alamamıştır. Kişi, daha sonra Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunmuştur. Bu örnek, askeri yaralanma olaylarında yasal sürelere uymanın önemini göstermektedir.
Zaman aşımı süreleri, zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve her durumda olayın meydana gelmesinden itibaren 5 yıl olarak belirlenmiştir. Bu sürelerin kaçırılması halinde, tazminat talep etme hakkı ortadan kalkmaktadır.
İdarenin Sorumluluğunun Sınırları
İdarenin sorumluluğu sınırsız değildir. Bazı durumlarda, idarenin sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan faktörler bulunabilir. Örneğin, mücbir sebep veya zarar görenin kusuru gibi durumlar, idarenin sorumluluğunu etkileyebilmektedir.
Mücbir sebep, öngörülemeyen ve önlenemeyen olayları ifade eder. Doğal afetler, savaş hali gibi durumlar mücbir sebep kapsamında değerlendirilebilir. Zarar görenin kusuru ise, yaralanan kişinin olayın meydana gelmesinde kendi davranışlarıyla katkıda bulunması durumudur. Bu gibi durumlarda, idarenin sorumluluğu tamamen ortadan kalkabilir veya tazminat miktarı azaltılabilir.
Sonuç ve Değerlendirme
Askeri yaralanma olaylarında idarenin sorumluluğu ve rücu hakkı, Türk hukuk sisteminde önemli bir yer tutmaktadır. İdare, hizmet kusuru ilkesi çerçevesinde, askerlik hizmeti sırasında meydana gelen yaralanmalardan sorumlu tutulmaktadır. Ancak, idare ödediği tazminatı, olayda kişisel kusuru bulunan personele rücu edebilmektedir.
Askeri yaralanma davalarında başarılı olabilmek için, yasal sürelere uyulması, zararın ve idarenin sorumluluğunun ispatlanması gerekmektedir. Emsal yargı kararları, benzer olaylarda hukuki değerlendirme yapılırken önemli referans noktaları oluşturmaktadır. Askerlik hizmeti sırasında yaralanan kişilerin haklarını koruyabilmeleri için, hukuki süreçleri doğru şekilde yönetmeleri ve gerektiğinde uzman hukuki yardım almaları önem taşımaktadır.