
İdari Davalarda Yürütmeyi Durdurma
İdari davalarda yürütmeyi durdurma, hukuk devleti ilkesinin hayata geçirilmesinde kritik öneme sahip bir hukuki kurumdur. Bu yazıda, yürütmeyi durdurma kararlarının hukuki dayanakları, şartları, itiraz usulü ve sonuçları ele alınmaktadır. Ayrıca, yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmaması durumunda ortaya çıkabilecek hukuki sonuçlar ve tazminat sorumluluğu incelenmektedir.
İdari Yargıda Yürütmeyi Durdurma Kararının Hukuki Dayanakları ve Şartları
Anayasal ve Yasal Çerçeve
İdari yargıda yürütmeyi durdurma kararı, idari işlemin icrailiğini ve hukuka uygunluk karinesini dava sonuna kadar askıya alan, tedbir niteliğinde bir hukuki müessesedir. Bu müessese, hukuk devleti ilkesinin hayata geçirilmesinde ve bireylerin hak arama özgürlüğünün etkin şekilde kullanılmasında kritik bir öneme sahiptir.
Yürütmeyi durdurma kurumunun anayasal dayanağını Anayasa'nın 125. maddesi oluşturmaktadır. Anayasa m.125/5'e göre, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. Bu düzenleme, yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesi için gerekli olan iki temel şartı anayasal güvence altına almıştır.
Anayasa'nın 125. maddesinin 6. fıkrası ise yürütmenin durdurulması kararının belirli durumlarda sınırlandırılabileceğini düzenlemektedir. Buna göre, olağanüstü hal, seferberlik, savaş hali, milli güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlık nedenleriyle kanunla yürütmenin durdurulması kararı verilmesine sınırlama getirilebilir. Bu düzenleme, yürütmeyi durdurma kurumunun mutlak olmadığını ve belirli koşullarda kamu yararı gözetilerek sınırlandırılabileceğini göstermektedir.
Anayasal çerçevenin yanı sıra, yürütmeyi durdurma kurumu 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (İYUK) 27. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. İYUK m.27/2, Anayasa'daki düzenlemeye paralel olarak, idari işlemin uygulanması halinde giderilmesi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda yürütmenin durdurulmasına karar verilebileceğini belirtmektedir.
İYUK'un 27. maddesi, yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesi için gerekli usuli şartları da düzenlemektedir. Buna göre, yürütmenin durdurulması istemi hakkında verilen kararlar temyiz edilemez, ancak itiraz edilebilir. Ayrıca, yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilebilir, ancak durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir.
Yürütmeyi Durdurma Şartları
Yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesi için gerekli olan iki temel şart, telafisi güç veya imkânsız zarar ve açıkça hukuka aykırılık şartlarıdır. Bu iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Telafisi Güç veya İmkânsız Zarar Şartı
Telafisi güç veya imkânsız zarar şartı, idari işlemin uygulanması halinde ortaya çıkacak zararın, dava sonunda işlemin iptaline karar verilse bile tam olarak giderilemeyecek nitelikte olmasını ifade eder. Bu şartın değerlendirilmesinde, zararın niteliğinin objektif olması, yani herkes için aynı anlamı taşıması gerekmektedir.
Mahkeme, zararın telafisi güç veya imkânsız olup olmadığını re'sen araştırır. Örneğin, yıkım, tahliye, öğrencinin ilişiğinin kesilmesi gibi işlemlerin uygulanması durumunda telafisi güç veya imkânsız zarar oluşacağı kabul edilmektedir. Ayrıca, idari işlemin Anayasa ile teminat altına alınan hakları (çalışma hakkı, kamu hizmetine girme hakkı vb.) engellemesi durumunda telafisi güç zarar şartı daha kolay gerçekleşir.
Anayasa Mahkemesi'nin E.2022/14, K.2022/70 sayılı kararı, telafisi güç zarar şartının önemini vurgulayan önemli bir karardır. Bu kararda, vergi iadesi davalarında dava konusu tutarın %50'si oranında teminat şartı getiren düzenleme Anayasa'ya aykırı bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, teminat şartının telafisi güç veya imkânsız zarar şartını etkisiz kıldığını, yargı yerlerine teminat konusunda takdir yetkisi tanınmamasının ve adli yardım imkânı sağlanmamasının yürütmenin durdurulması kurumunun etkinliğini azalttığını belirtmiştir.
Açıkça Hukuka Aykırılık Şartı
Açıkça hukuka aykırılık şartı, idari işlemin hukuka aykırılığının ilk bakışta anlaşılabilecek derecede açık olmasını ifade eder. İşlemin hukuka aykırılığı normalde yargılama sonucunda anlaşılır, ancak açıkça hukuka aykırılık şartının aranması, yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için işlemin hukuka aykırılığının daha belirgin olmasını gerektirir.
Uygulamada mahkemeler, açıkça hukuka aykırılık şartını değerlendirirken genel bir inceleme yapmakta ve hukuka aykırılık tespit ettiklerinde yürütmeyi durdurma kararı verebilmektedir. Örneğin, idari işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve amaç unsurlarında açık hukuka aykırılıklar bulunması durumunda bu şart gerçekleşmiş sayılır.
Danıştay ve idare mahkemelerinin kararlarında, açıkça hukuka aykırılık şartının değerlendirilmesinde, idari işlemin dayandığı yasal düzenlemelere, idari işlemin gerekçesine ve işlemin tesis edilme sürecine bakıldığı görülmektedir. İdari işlemin gerekçesiz olması, yasal dayanağının bulunmaması veya yasal dayanağının Anayasa'ya aykırı olması gibi durumlarda açıkça hukuka aykırılık şartı gerçekleşmiş kabul edilmektedir.
Yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesi için telafisi güç veya imkânsız zarar ve açıkça hukuka aykırılık şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu iki şarttan birinin eksik olması durumunda, yürütmeyi durdurma talebi reddedilir. Ancak, hukuk devleti ilkesi gereği, hukuka aykırı işlemlerin uygulanmasının sürdürülmesi yeni zararlara yol açabileceğinden, mahkemeler bu şartları değerlendirirken hak arama özgürlüğünü ve etkin yargısal koruma ilkesini göz önünde bulundurmaktadır.
Yürütmeyi Durdurma Kararlarına İtiraz Usulü
İdari yargıda yürütmeyi durdurma kararları, idari işlemin hukuki sonuçlarını geçici olarak askıya alan önemli bir hukuki koruma mekanizmasıdır. Bu kararlar, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda verilmektedir. Ancak, yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz yolu da hukuk sistemimizde düzenlenmiştir. Bu bölümde, yürütmeyi durdurma kararlarına itiraz usulü, itiraz süresi ve mercileri, itiraz dilekçesinde dikkat edilecek hususlar ve ikinci kez yürütmeyi durdurma talebi konuları detaylı olarak incelenecektir.
İtiraz Süresi ve Mercileri
Yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz, idari yargılama hukukunda önemli bir hukuki yoldur. İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesinin 7. fıkrası uyarınca, yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz süresi, kararın tebliğinden itibaren 7 gün olarak belirlenmiştir. Bu süre, hak düşürücü nitelikte olup, sürenin geçirilmesi halinde itiraz hakkı ortadan kalkmaktadır.
İtiraz mercii, kararı veren mahkemeye göre değişiklik göstermektedir:
- İdare mahkemesi veya vergi mahkemesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz mercii, Bölge İdare Mahkemesi'dir.
- Bölge İdare Mahkemesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz mercii, en yakın Bölge İdare Mahkemesi'dir.
- Danıştay dava dairesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz mercii, İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulu'dur.
- Adli tatil döneminde, yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz mercii, en yakın nöbetçi mahkemedir.
İtiraz üzerine verilen kararlar, İYUK m.27/7 uyarınca kesindir. Bu durum, itiraz üzerine verilen kararlara karşı başka bir kanun yoluna başvurulamayacağı anlamına gelmektedir. Kesinlik, hukuki güvenlik ve istikrar ilkelerinin bir gereği olarak kabul edilmektedir.
İtiraz Dilekçesinde Dikkat Edilecek Hususlar
Yürütmeyi durdurma kararlarına itiraz edilirken, itiraz dilekçesinin hazırlanması aşamasında dikkat edilmesi gereken bazı önemli hususlar bulunmaktadır. Bu hususlara dikkat edilmesi, itirazın etkili bir şekilde değerlendirilmesini sağlayacaktır.
İtiraz dilekçesi, kararı veren mahkemeye hitaben yazılmalıdır. İtiraz dilekçesinde, itiraz edilen kararın tarih ve sayısı, tarafların kimlik ve adres bilgileri, itiraz sebepleri ve talep sonucu açıkça belirtilmelidir.
Yürütmeyi durdurma talebinin reddine ilişkin kararlara itiraz edilirken, dilekçede özellikle işlemin hukuka aykırılığı ve telafisi güç zararlar konusunda detaylı açıklamalara yer verilmelidir. İdari işlemin neden açıkça hukuka aykırı olduğu ve uygulanması halinde ne tür telafisi güç veya imkânsız zararların doğacağı somut olarak ortaya konulmalıdır.
Yürütmeyi durdurma kararına itiraz edilirken, harç yatırılması gerekmektedir. Harç yatırılmadan yapılan itirazlar, harç eksikliği giderilene kadar işleme konulmayabilir. Ayrıca, itiraz dilekçesine eklenecek belgeler de önem taşımaktadır. İtiraz gerekçelerini destekleyici nitelikteki belgeler, dilekçeye eklenmelidir.
İtiraz dilekçesinde kullanılan dilin açık, anlaşılır ve hukuki terminolojiye uygun olması, itirazın değerlendirilmesi açısından önemlidir. Ayrıca, itiraz gerekçelerinin mantıksal bir sıra içinde ve tutarlı bir şekilde sunulması, itirazın başarı şansını artıracaktır.
İkinci Kez Yürütmeyi Durdurma Talebi
İdari yargılama hukukunda, yürütmeyi durdurma talebinin reddedilmesi durumunda, belirli koşullar altında ikinci kez yürütmeyi durdurma talebinde bulunulabilir. Ancak, İYUK m.27/10 hükmü (6352 sayılı Kanun m.57 ile eklenen), aynı sebeplere dayanılarak ikinci kez yürütmenin durdurulması isteminde bulunulamayacağını düzenlemiştir.
Bu düzenleme, yargılama ekonomisi ve mahkemelerin iş yükünün azaltılması amacıyla getirilmiştir. Buna göre, ikinci kez yürütmeyi durdurma talebinde bulunabilmek için, yeni bilgi, belge veya hukuki neden ileri sürülmesi gerekmektedir. İlk talepte ileri sürülmeyen veya bilinmeyen yeni bilgi ve belgeler, ikinci talebin dayanağını oluşturabilir.
Danıştay 5. Dairesi'nin E:2011/5251 sayılı kararında belirtildiği üzere, aynı sebeple yapılan ikinci yürütmeyi durdurma talebi, "incelenmeksizin reddedilmeli"dir. Ancak uygulamada, bazı durumlarda "reddine" kararı verildiği de görülmektedir.
İkinci kez yürütmeyi durdurma talebinde bulunurken, ilk talepten farklı olarak ne tür yeni bilgi, belge veya hukuki nedenlerin ileri sürüldüğü açıkça ortaya konulmalıdır. Bu farklılıkların somut ve belirgin olması, talebin incelenmesi açısından önem taşımaktadır.
Ayrıca, dava sürecinde ortaya çıkan yeni gelişmeler, davanın esasını etkileyebilecek nitelikteki yeni yargı kararları veya mevzuat değişiklikleri de ikinci kez yürütmeyi durdurma talebinin dayanağını oluşturabilir. Bu durumda, bu yeni gelişmelerin dava konusu işlemin hukuka aykırılığını veya telafisi güç zararların varlığını nasıl etkilediği açıkça ortaya konulmalıdır.
Sonuç olarak, yürütmeyi durdurma kararlarına itiraz usulü, idari yargılama hukukunda önemli bir hukuki yol olarak karşımıza çıkmaktadır. İtiraz süresi, mercileri, itiraz dilekçesinde dikkat edilecek hususlar ve ikinci kez yürütmeyi durdurma talebi konularının doğru anlaşılması, hak arama özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılması açısından büyük önem taşımaktadır.
Yürütmeyi Durdurma Kararlarının Etkileri ve Uygulanması
İdari yargıda yürütmeyi durdurma kararları, hukuk devleti ilkesinin somut bir yansıması olarak, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenmesi sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu kararlar, idari işlemin icrailiğini ve hukuka uygunluk karinesini dava sonuna kadar askıya alarak, telafisi güç veya imkânsız zararların önlenmesini sağlar. Bu bölümde, yürütmeyi durdurma kararlarının hukuki sonuçları ve bu kararların verilemeyeceği haller incelenecektir.
Kararın Hukuki Sonuçları
Yürütmeyi durdurma kararı, idari işlemin yürütülmesini (sonuç doğurmasını) açılan idari davanın sonuna kadar ve dava konusu idari işlemin tüm hukuki sonuçlarını geçici olarak durduran, tedbir mahiyetinde bir karardır. Bu kararın temel amacı, dava sonuçlanıncaya kadar idari işlemin uygulanmasının durdurularak, telafisi güç veya imkânsız zararların önlenmesidir.
İdarenin Yürütmeyi Durdurma Kararlarına Uyma Zorunluluğu
Anayasa'nın 138. maddesi, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunu, bu kararları değiştiremeyeceğini ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğini açıkça düzenlemektedir. Bu hüküm, yürütmeyi durdurma kararları için de geçerlidir.
Benzer şekilde, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesi de idarenin, mahkeme kararlarının gereklerine göre işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğunu hükme bağlamıştır. Bu düzenleme, yürütmeyi durdurma kararlarının idare tarafından gecikmeksizin ve eksiksiz olarak uygulanması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Yürütmeyi durdurma kararı verildiğinde, idare bu kararın gereklerine uygun hareket etmek zorundadır. Bu kapsamda idare:
- Durdurulması istenen idari işlemin uygulanmasını derhal durdurmalıdır
- İşlemin uygulanması nedeniyle ortaya çıkan sonuçları, mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırmalıdır
- Yürütmeyi durdurma kararı öncesindeki hukuki durumu yeniden tesis etmelidir
Yürütmeyi Durdurma Kararının Dava Sonucuna Etkisi
Yürütmeyi durdurma kararı, idari işlemin icrailiğini ve hukuka uygunluk karinesini dava sonuna kadar askıya alır. Dava sonunda idari işlemin iptaline karar verilirse, yürütmenin durdurulması kararı yerini iptal kararına bırakır. Çünkü iptal kararının uygulanmasıyla yürütme durdurma kararına gerek kalmaz.
Öte yandan, davanın reddedilmesi halinde, yürütmeyi durdurma kararı kendiliğinden ortadan kalkar ve idari işlem tekrar hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaya başlar. Bu durumda idare, durdurulmuş olan işlemi uygulama imkânına kavuşur.
Temyiz ve İtirazın Yürütmeyi Durdurma Kararına Etkisi
İYUK'un 52. maddesi uyarınca, temyiz veya itiraz başvurusu, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurmaz. Ancak, temyiz veya itiraz edilen kararın yürütülmesinin durdurulması, temyiz istemini incelemeye yetkili Danıştay dava dairesi, kurulu veya itirazı incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince istenebilir.
Üst yargı yerince yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için:
- Kararların bozulma olasılığının yüksek olması veya
- Kararın yürütülmesinin durdurulmaması halinde ileride güç zararların ortaya çıkacağına dair belirtiler olması
şartlarından birinin varlığı yeterlidir.
Ayrıca, İYUK'un 52/4. maddesi gereğince, kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur. Bu hüküm, üst yargı yerinin bozma kararı vermesi halinde, alt derece mahkemesinin kararının kendiliğinden uygulanamaz hale geleceğini ifade etmektedir.
Yürütmeyi Durdurma Kararı Verilemeyen Haller
İdari yargıda, bazı durumlarda yürütmeyi durdurma kararı verilmesi mümkün değildir. Bu haller, yargı denetiminin sınırlarını ve yürütmeyi durdurma kurumunun işleyişini belirleyen önemli istisnalardır.
İptal Davasına Konu Edilemeyen İşlemler
Yürütmeyi durdurma kararı, ancak iptal davasına konu edilebilen idari işlemler hakkında verilebilir. Bu nedenle, aşağıdaki işlemler için yürütmeyi durdurma kararı verilmesi mümkün değildir:
Kesin ve icrai nitelikte olmayan işlemler: İdari işlemin kesin ve icrai nitelikte olmaması halinde, bu işlem iptal davasına konu edilemeyeceğinden, yürütmeyi durdurma kararı da verilemez.
İç yapı, hazırlık, görüş bildiren, açıklayıcı ve uygulama işlemleri: Bu tür işlemler, tek başına hukuki sonuç doğurmadığından, yürütmeyi durdurma kararına konu olamazlar.
İdari Yargı Görev Alanına Girmeyen Konular
İdari yargının görev alanına girmeyen konularda da yürütmeyi durdurma kararı verilemez. Örneğin:
- Askeri idari yargının görev alanına giren davalar
- Adli yargının görev alanına giren davalar
- Uyuşmazlık Mahkemesi'nin adli yargının görevli olduğuna karar verdiği konular
Yoklukla Malul İşlemler
Hukuk aleminde hiç doğmamış sayılan, yoklukla malul işlemler için de yürütmeyi durdurma kararı verilmesi söz konusu değildir. Çünkü yoklukla malul bir işlemin yürütülmesinin durdurulması mantıken mümkün değildir; zira ortada hukuken var olan bir işlem bulunmamaktadır.
Yargı Denetimi Dışında Tutulan İşlemler
Anayasa ve kanunlarla yargı denetimi dışında tutulan işlemler için de yürütmeyi durdurma kararı verilemez. Bu kapsamda:
- Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler
- Hakimler ve Savcılar Kurulu kararları
- Uyarma ve kınama disiplin cezaları
- Sıkıyönetim Komutanının işlemleri
gibi işlemler, yargı denetimi dışında tutulduğundan, bu işlemler hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmesi mümkün değildir.
Usulüne Uygun Dava Açılmamış Olması
Davanın usulüne uygun açılmamış olması halinde de yürütmeyi durdurma kararı verilemez. Örneğin:
- Davanın süresinde açılmamış olması
- Davanın ehliyetli bir kişi tarafından açılmamış olması
- Dava açma şartlarının yerine getirilmemiş olması
gibi durumlarda, dava usulden reddedilme riski taşıdığından, yürütmeyi durdurma kararı verilmesi mümkün değildir.
Yürütmeyi durdurma kararlarının etkileri ve uygulanması, idari yargının etkinliğini ve hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesini doğrudan etkileyen konulardır. Bu kararların hukuki sonuçlarının doğru anlaşılması ve uygulanması, hem idare hem de bireyler açısından büyük önem taşımaktadır.
Yürütmeyi Durdurma Kararlarının Uygulanmaması ve Hukuki Sonuçları
İdari yargıda yürütmeyi durdurma kararları, hukuk devleti ilkesinin somut bir yansıması olarak, idari işlemin hukuka uygunluğu denetleninceye kadar uygulanmasını engelleyen geçici koruma tedbirleridir. Ancak uygulamada, bu kararların idare tarafından uygulanmaması veya geç uygulanması durumlarıyla karşılaşılabilmektedir. Bu durumlarda ortaya çıkan hukuki sonuçlar ve sorumluluklar, hukuk devleti ilkesinin korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Tazminat Sorumluluğu
Yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmaması, idare açısından tazminat sorumluluğu doğuran bir hukuka aykırılık halidir. Anayasa'nın 138. maddesi ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesi, yargı kararlarının uygulanmasının zorunlu olduğunu açıkça düzenlemektedir. Bu zorunluluğa aykırı davranılması, idarenin tazminat sorumluluğunu doğurur.
Tazminat sorumluluğu kapsamında, yürütmeyi durdurma kararının uygulanmaması nedeniyle ilgili kişinin uğradığı maddi ve manevi zararlar tazmin edilir. Maddi tazminat, kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi karşılarken; manevi tazminat, kişinin uğradığı manevi zararı gidermeyi amaçlar.
İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin 2004/2037 E, 2006/780 K sayılı kararında, yargı kararlarını uygulamayan idareye 5.000 YTL manevi tazminat ödetilmesine hükmedilmiştir. Bu karar, idarenin yargı kararlarını uygulama yükümlülüğünün önemini vurgulamaktadır.
Önemle belirtmek gerekir ki, idarenin tazminat ödemesi, yargı kararını uygulama yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. İdarenin "ya kararı uygularım ya tazminat öderim" şeklinde bir seçim hakkı bulunmamaktadır. Tazminat, yargı kararının uygulanmamasının bir yaptırımıdır ve kararın uygulanması zorunluluğunu ortadan kaldırmaz.
Kamu Görevlisinin Sorumluluğu
Yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmamasından doğan tazminat sorumluluğu, sadece idare ile sınırlı değildir. Kararın uygulanmamasında kusuru bulunan kamu görevlileri de bu sorumluluktan paylarını alırlar.
Anayasa'nın 129. maddesi, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğini düzenlemektedir.
Benzer şekilde, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesi de kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı ilgili kurum aleyhine dava açabileceğini ve kurumun gerekirse sorumlu personele rücu edebileceğini hükme bağlamıştır.
İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin 2005/1843 E sayılı kararında, "yargı kararını uygulamaktan kaçınan yetkililere rücu edilmek üzere" tazminata hükmedilmiştir. Bu karar, kamu görevlilerinin yargı kararlarını uygulama konusundaki sorumluluklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Kamu görevlisinin kişisel kusuru söz konusu olduğunda, yani kamu görevlisinin kin, garez, husumet gibi saiklerle hareket ederek yargı kararını uygulamaması durumunda, ilgili kişi doğrudan kamu görevlisine karşı adli yargıda tazminat davası da açabilir. Bu durumda, kamu görevlisinin eylemi Borçlar Kanunu'ndaki haksız fiil hükümlerine göre değerlendirilir.
Cezai ve Disiplin Yaptırımları
Yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmaması, tazminat sorumluluğunun yanı sıra, ilgili kamu görevlileri için cezai ve disiplin yaptırımlarını da beraberinde getirebilir.
Türk Ceza Kanunu'nun 237. maddesi, görevi kötüye kullanma suçunu düzenlemektedir. Bu maddeye göre, yargı kararını uygulamayan kamu görevlisi, görevin gereklerine aykırı hareket etmiş sayılır ve bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Yargı kararını uygulamada ihmal veya gecikme gösteren kamu görevlisi ise altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Cezai yaptırımların yanı sıra, yargı kararlarını uygulamayan kamu görevlileri hakkında disiplin soruşturması da açılabilir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda düzenlenen disiplin cezaları, kamu görevlisinin eyleminin niteliğine göre uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve devlet memurluğundan çıkarma şeklinde olabilir.
Yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmaması durumunda açılacak tazminat davaları idari yargıda görülür ve bu davalar için 10 yıllık genel zamanaşımı süresi geçerlidir. Tazminat talebinde bulunurken, maddi zarar kalemlerinin açıkça ortaya konması ve faiz isteminin dava dilekçesinde belirtilmesi önemlidir. Manevi tazminat miktarı ise zararın miktarı, olayın oluş biçimi, idarenin kusuru ve ilgili üzerindeki etki gibi hususlar dikkate alınarak yargı yerince takdir edilir.
Sonuç
İdari yargıda yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanması, hukuk devleti ilkesinin ve yargı bağımsızlığının bir gereğidir. Bu kararların uygulanmaması, idare ve ilgili kamu görevlileri için tazminat sorumluluğu, cezai yaptırımlar ve disiplin cezaları gibi ciddi hukuki sonuçlar doğurur. Yürütmeyi durdurma kararlarının etkinliği, ancak bu kararların zamanında ve eksiksiz uygulanmasıyla sağlanabilir. Bu nedenle, idare ve kamu görevlilerinin yargı kararlarına saygı göstermesi ve bu kararları gecikmeksizin uygulaması, hukuk devleti ilkesinin korunması ve güçlendirilmesi açısından hayati öneme sahiptir.