İnançlı İşlem(İnanç Sözleşmesi) Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası 2024

İnançlı İşlem(İnanç Sözleşmesi) Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası 2024

İnançlı İşlem (İnanç Sözleşmesi) Nedir?

İnançlı işlem, Türk hukuk sisteminde özel olarak düzenlenmemiş ancak uygulamada sıkça karşılaşılan bir sözleşme türüdür. Bu işlemde, bir kişi (inanan) kendi malvarlığındaki bir değeri veya hakkı, belirli bir amaç doğrultusunda başka bir kişiye (inanılan) devreder. İnanılan, bu değeri veya hakkı aralarındaki anlaşmaya uygun şekilde kullanmayı ve belirlenen koşullar gerçekleştiğinde inanana iade etmeyi taahhüt eder.

İnanç sözleşmesinin temelinde güven ilişkisi yatar. Örneğin, bir kişi bankadan kredi çekebilmek için taşınmazını güvendiği bir arkadaşına devreder. Arkadaşı bu taşınmazı teminat göstererek kredi çeker ve borcun ödenmesinden sonra taşınmazı eski malikine geri verir.

Tapu iptali ve tescil davalarının önemli bir kısmı inançlı işlemlerden kaynaklanır. İnanılan kişinin sözleşmeye aykırı davranarak malı iade etmemesi durumunda, inanan kişi dava yoluyla hakkını aramak zorunda kalabilir.

İnançlı işlemin ispatı konusunda 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı önem taşır. Bu karara göre, inanç sözleşmesinin varlığı ancak yazılı delille ispat edilebilir. Ancak delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, tanık dahil her türlü delille ispat mümkündür.

İnançlı işlemlerde zamanaşımı süresi, genel hükümlere tabi olup 10 yıldır. Bu süre, inanç sözleşmesinin ihlal edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

İnançlı işlemler, muvazaalı işlemlerden farklıdır. Muvazaada tarafların gerçek iradeleri ile beyanları arasında bilerek yaratılan bir uyumsuzluk varken, inançlı işlemlerde böyle bir durum söz konusu değildir.

Üçüncü kişilerin iyiniyeti, inançlı işlemlerde önem taşır. Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi uyarınca, tapu siciline güvenerek iyiniyetle hak kazanan üçüncü kişilerin bu kazanımları korunur. Bu nedenle, inançlı işleme konu malın üçüncü kişilere devredilmesi halinde, bu kişilerin iyiniyetli olup olmadıkları titizlikle araştırılmalıdır.

Yargıtay kararları, inançlı işlemlerin hukuki niteliği ve sonuçları konusunda önemli içtihatlar oluşturmuştur. Bu kararlar, uygulamada karşılaşılan sorunların çözümünde yol gösterici olmaktadır.

İnançlı İşlem(Devir, Temlik) Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası

İnançlı işlem sebebiyle açılan tapu iptali ve tescil davaları, hukuk sistemimizde özel bir yere sahiptir. Bu davalar, güvene dayalı olarak yapılan işlemlerin sonuçlarını düzeltmeyi amaçlar.

1) Taraflar

Bu davaların ana aktörleri genellikle inanan ve inanılan kişilerdir. İnanan, malvarlığındaki bir değeri inanılana devreden tarafken, inanılan bu devri belirli şartlar altında kabul eden ve sonrasında iade etmekle yükümlü olan taraftır. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin 2021/1136 E., 2021/646 K. sayılı kararında bu roller net bir şekilde tanımlanmıştır.

Eğer inanılan, dava konusu taşınmazı üçüncü kişilere devretmişse, bu kişiler de davada taraf olabilir. Ancak, Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları korunmaktadır.

2) İspat ve Deliller

İnançlı işlemin ispatı konusunda en kritik nokta, yazılı delil gerekliliğidir. 5 Şubat 1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'na göre, inanç sözleşmesinin varlığı ancak yazılı delille kanıtlanabilir.

Ancak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 202. maddesi uyarınca, delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, tanık dahil her türlü delille ispat mümkün olabilir. Delil başlangıcı, inanç sözleşmesinin varlığına işaret eden, inanılan tarafından hazırlanmış belgeler olabilir.

3) Dava Açma Süresi, Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süreler

İnançlı işlem nedeniyle açılacak davalarda özel bir zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu nedenle, Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince genel zamanaşımı süresi olan 10 yıl uygulanır.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 2014/2616 E. ve 2014/6369 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, zamanaşımı süresi genellikle davanın açıldığı tarihten itibaren başlar. Çünkü davacı, ferağ umudunu dava açıldığı tarihte yitirmiş sayılır.

4) Zorunlu veya İhtiyari Arabuluculuk

Tapu iptali ve tescil davaları için zorunlu arabuluculuk uygulaması bulunmamaktadır. Taraflar dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunda değildir. Ancak, uyuşmazlığı çözmek için isteğe bağlı olarak arabuluculuk yoluna başvurabilirler.

Bu tür davalarda, özellikle muvazaa iddialarının da gündeme gelebileceği ve üçüncü kişilerin iyiniyet iddialarının değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Yargıtay kararları, bu konularda önemli içtihatlar oluşturmuştur ve davaların çözümünde yol gösterici olmaktadır.

Davanın Üçüncü Kişilere Yöneltilmesi ve İyiniyet

İnançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davalarında, inanılanın taşınmazı üçüncü kişilere devretmesi durumu özel bir önem taşır. Bu gibi durumlarda, üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığının tespiti kritik bir rol oynar.

Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi (TMK m.1023), tapu siciline güven ilkesini düzenler. Bu madde uyarınca, tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur. Ancak bu koruma mutlak değildir.

TMK m.1024, bu kuralın istisnasını oluşturur. Buna göre, yolsuz tescili bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Dolayısıyla, inançlı işleme konu taşınmazı devralan üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığının belirlenmesi büyük önem taşır.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2018/5340 E., 2020/5372 K. sayılı kararında vurgulandığı üzere, üçüncü kişinin iyiniyetinin tespitinde yüzeysel ve şekilci bir araştırma yeterli değildir. Mahkemeler, tüm delilleri derinlemesine incelemeli ve değerlendirmelidir.

Muvazaa iddiasının söz konusu olduğu durumlarda, üçüncü kişinin iyiniyetli olmadığının her türlü delille ispatlanabileceği unutulmamalıdır. Bu noktada, tapu sicilinin aleniyeti ilkesi ile gerçek hak sahibinin menfaatleri arasında hassas bir denge kurulması gerekir.

Sonuç olarak, inançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davalarında, taşınmazın üçüncü kişilere devredilmiş olması halinde, bu kişilerin iyiniyetli olup olmadıklarının titizlikle araştırılması ve her somut olayın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Mahkemeler, tapu sicilinin güvenilirliği ile gerçek hak sahiplerinin korunması arasında adil bir denge kurmak zorundadır.

İnançlı İşlem Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davasına İlişkin Yargıtay Kararları

Türk hukuk sisteminde inançlı işlem ve bundan kaynaklanan tapu iptali ve tescil davaları konusunda Yargıtay'ın çeşitli kararları bulunmaktadır. Bu kararlar, uygulamada karşılaşılan sorunlara ışık tutmakta ve hukuki çerçeveyi belirlemektedir.

İnançlı işlemin ispatı konusunda Yargıtay'ın tutumu nettir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 2013/12550 E. ve 2014/420 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, inanç sözleşmesinin varlığı kural olarak yazılı delille kanıtlanmalıdır. Ancak, delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, tanık dahil her türlü delille ispat mümkün olabilmektedir. Bu karar, ispat hukukunun genel ilkelerini inançlı işlemlere uygulamaktadır.

Tapu iptali davalarında üçüncü kişilerin durumu özel bir önem taşımaktadır. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2018/5340 E. ve 2020/5372 K. sayılı kararı, bu konuya açıklık getirmektedir. Bu kararda, taşınmazı devralan üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığının titizlikle araştırılması gerektiği vurgulanmıştır. Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi gereğince, tapu siciline güvenerek iyiniyetle hak kazanan üçüncü kişilerin bu kazanımları korunmaktadır. Ancak, her somut olayda üçüncü kişinin gerçekten iyiniyetli olup olmadığı derinlemesine incelenmelidir.

Yargıtay kararlarında dikkat çeken bir diğer husus, mülkiyet hakkına dayanan inançlı işlem davaları ile şahsi hakka dayanan davalar arasında yapılan ayrımdır. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 2016/14171 E. ve 2019/6322 K. sayılı kararındaki karşı oy yazısında, bu iki dava türü arasında ispat kuralları açısından farklılık olması gerektiği savunulmuştur. Bu görüşe göre, şahsi hakka dayanan davalarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun genel hükümleri uygulanmalı ve tanık dahil her türlü delille ispat mümkün olmalıdır.

Sonuç olarak, Yargıtay kararları inançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davalarında ispat, üçüncü kişilerin durumu ve davanın hukuki niteliği konularında önemli prensipler ortaya koymaktadır. Bu kararlar, uygulamada karşılaşılan sorunların çözümünde yol gösterici olmakta ve hukuki güvenliğin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.