Paylı Mülkiyette El Atmanın Önlenmesi Davaları

Paylı Mülkiyette El Atmanın Önlenmesi Davaları

Paylı Mülkiyette El Atmanın Önlenmesi Davasının Açılabilirliği

Paylı mülkiyet ilişkisinde, paydaşların mülkiyet haklarını kullanırken diğer paydaşların haklarını da gözetmeleri gerekmektedir. Ancak uygulamada sıklıkla karşılaşıldığı üzere, bazı paydaşlar diğerlerinin haklarını ihlal edecek şekilde taşınmazı kullanabilmektedir. Bu durumda mağdur olan paydaşın başvurabileceği en etkili hukuki yollardan biri el atmanın önlenmesi davasıdır.

Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, paylı mülkiyete konu bir taşınmazdan yararlanamayan paydaş, buna engel olan diğer paydaş veya paydaşlara karşı her zaman el atmanın önlenmesi davası açabilir. Bu hak, sadece paylı mülkiyet için değil, elbirliği mülkiyetinde de geçerlidir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 10.02.2005 tarih, 2005/560 E. ve 2005/1158 K. sayılı kararında belirtildiği üzere:

"Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir."

Bu içtihat, Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının korunması ilkesinin bir yansımasıdır. Kanun koyucu, paydaşların mülkiyet haklarını etkin bir şekilde kullanabilmelerini amaçlamıştır.

Ancak, el atmanın önlenmesi davası açılabilmesi için bazı koşulların varlığı aranmaktadır. Öncelikle davacı paydaşın, payına karşılık gelen kısımdan yararlanmasının fiilen engellenmiş olması gerekmektedir. Eğer paydaş, payına düşen kısmı çekişmesiz olarak kullanabiliyorsa, el atmanın önlenmesi davası açma hakkı bulunmamaktadır.

Öte yandan, paydaşlar arasında fiili taksim veya harici anlaşma bulunması durumunda da dava açma hakkı sınırlanabilir. Yargıtay kararlarında, bu tür anlaşmaların varlığının dikkatle araştırılması gerektiği vurgulanmaktadır. Eğer paydaşlar arasında taşınmazın kullanımına ilişkin bir anlaşma varsa veya fiili bir kullanım düzeni oluşmuşsa, mahkemenin öncelikle bu durumu göz önünde bulundurması gerekmektedir.

Sonuç olarak, paylı mülkiyette el atmanın önlenmesi davası, paydaşların mülkiyet haklarını korumak için önemli bir hukuki araçtır. Bu dava yoluyla, hakkı ihlal edilen paydaş, diğer paydaşların haksız müdahalelerini engelleyebilir ve taşınmazdan yararlanma hakkını etkin bir şekilde kullanabilir.

El Atmanın Önlenmesi Davasında Hakim Yetkisi

Paylı mülkiyet ilişkisinde paydaşlar arasında taşınmazın kullanımı konusunda anlaşmazlık çıkması halinde, hakimin geniş yetkileri bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 693. maddesi uyarınca, uyuşmazlık halinde yararlanma ve kullanma şeklini hakim belirler.

Hakimin bu belirleme yetkisi oldukça geniştir. Öyle ki hakim, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında bölünmesi şeklinde de bir düzenleme yapabilir. Örneğin taşınmazın belirli bölümlerinin hangi paydaşlar tarafından kullanılacağını belirleyebileceği gibi, taşınmazın belli zaman dilimlerinde hangi paydaşlar tarafından kullanılacağını da kararlaştırabilir.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 30.01.2006 tarih, 2005/11960 E. ve 2006/516 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, hakim bu yetkisini kullanırken somut olayın özelliklerini, taşınmazın konumunu, kullanım amacını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, tarafların ihtiyaçlarını ve gerçeklerini göz önünde bulundurmalıdır.

Bu düzenleme ile kanun koyucu, el atmanın önlenmesi davalarında hakime geniş bir takdir yetkisi tanımıştır. Böylece paydaşlar arasındaki uyuşmazlıkların hakkaniyete uygun bir şekilde çözümlenmesi ve paylı mülkiyet ilişkisinin mümkün olduğunca devam ettirilmesi amaçlanmıştır.

Fiili Taksim ve Harici Anlaşmaların Etkisi

Paylı mülkiyet ilişkilerinde, paydaşlar arasında fiili bir kullanım düzeni veya harici bir anlaşma oluşmuş olabilir. Bu durum, el atmanın önlenmesi davalarında önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, bu tür davalarda öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi veya özel bir parselasyon planının mevcut olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunun yanı sıra, fiili bir kullanma biçiminin zaman içinde oluşup oluşmadığı da özenle incelenmelidir.

Eğer böyle bir harici anlaşma veya fiili taksim durumu tespit edilirse, çekişmeli yerin hangi paydaşın kullanımına bırakıldığı saptanmalıdır. Bu saptama, davanın seyrini ve sonucunu doğrudan etkileyecektir.

Örneğin, paydaşlar arasında yazılı olmayan ancak uzun süredir devam eden bir kullanım düzeni varsa, mahkemeler bu fiili durumu göz önünde bulundurmak durumundadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı gereğince, yerleşik hale gelmiş bu tür uygulamaların korunması gerektiği kabul edilmektedir.

Öte yandan, harici taksim anlaşmaları her ne kadar tapu sicilinde yer almasa da, paydaşlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen önemli belgeler olarak değerlendirilir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin çeşitli kararlarında, bu tür anlaşmaların varlığı halinde uyuşmazlığın öncelikle bu anlaşmalar çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Sonuç olarak, el atmanın önlenmesi davalarında fiili taksim ve harici anlaşmaların etkisi büyüktür. Mahkemeler, bu unsurları dikkate alarak hakkaniyete uygun bir karar vermeye çalışmaktadır. Bu yaklaşım, hem paydaşların menfaatlerinin korunmasını hem de toplumsal düzenin sağlanmasını amaçlamaktadır.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.