Borçlar Hukukunda Sözleşmelerin Uyarlanması
Bu makale, Türk Borçlar Kanunu'nun 138. maddesi kapsamında sözleşmelerin uyarlanması hususunu ele almaktadır. Olağanüstü durumlar, ekonomik krizler, salgın hastalıklar gibi etkenler sözleşmelerde aşırı ifa güçlüğüne yol açabilir. Makale, uyarlama şartlarını, özel sözleşme türlerini ve döviz kurlarındaki değişimlerin sözleşme uyarlamasına etkisini incelemektedir. Ayrıca konu ile ilgili Yargıtay kararlarına da yer verilmiştir.
Sözleşmelerin Uyarlanması Genel Bakış
Sözleşmelerin uyarlanması, modern hukuk sistemlerinin önemli bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk Borçlar Hukuku'nda bu konu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 138. maddesi ile düzenlenmiştir. Bu düzenleme, sözleşmelerin değişen koşullara adapte edilebilmesi için gerekli hukuki zemini oluşturmaktadır.
Sözleşme uyarlamasının temelinde, aşırı ifa güçlüğü kavramı yatmaktadır. Bu kavram, sözleşmenin yapıldığı zamandaki koşulların, sonradan öngörülemeyen sebeplerle önemli ölçüde değişmesi ve bu değişimin borçludan ifayı beklenilmez kılması durumunu ifade eder. Örneğin, küresel salgın hastalıklar, ekonomik krizler veya doğal afetler gibi olağanüstü durumlar, sözleşmenin normal şartlarda ifasını imkânsız olmasa bile aşırı derecede güçleştirebilir.
Hukuk sistemimizde benimsenen emprevizyon teorisi, Alman hukukundaki işlem temelinin çökmesi (Wegfall der Geschäftsgrundlage) doktriniyle paralellik göstermektedir. Bu teori, sözleşmenin kurulduğu andaki koşulların önemli ölçüde değişmesi durumunda, tarafların sözleşmeyi yeni koşullara uyarlama veya sona erdirme imkânını tanır. Böylece, sözleşme adaletinin sağlanması ve taraflar arasındaki dengenin korunması amaçlanır.
Uyarlama konusunda özel düzenlemeler içeren sözleşme türleri de mevcuttur. Eser sözleşmelerinde, TBK m. 480/2 hükmü özel bir düzenleme getirmektedir. Bu düzenleme, öngörülemeyen veya öngörülüp de taraflarca göz önünde tutulmayan durumların ortaya çıkması halinde, yükleniciye ek bedel isteme veya sözleşmeden dönme hakkı tanımaktadır.
Kira sözleşmelerinde ise uyarlama konusu farklı bir boyut kazanmaktadır. Bu tür sözleşmelerde, uyarlama yerine genellikle fesih yoluna başvurulması önerilmektedir. Sulh Hukuk Mahkemeleri'nin görev alanına giren bu davalarda, kiracının ekonomik durumu ve piyasa koşulları gibi faktörler göz önünde bulundurulur.
TBK m. 138'in uygulanmasında dikkat edilmesi gereken önemli noktalar şunlardır:
- Olağanüstü durum sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkmalıdır
- Değişiklik borçludan kaynaklanmamalıdır
- Borçludan ifanın beklenmesi dürüstlük kuralına aykırı olmalıdır
- Borç henüz ifa edilmemiş veya ifanın aşırı güçleşmesinden doğan haklar saklı tutularak ifa edilmiş olmalıdır
Sözleşmelerin uyarlanması kurumu, ahde vefa (pacta sunt servanda) ilkesi ile clausula rebus sic stantibus (işlem temelinin çökmesi) ilkesi arasında hassas bir denge kurmayı amaçlar. Bu denge, bir yandan sözleşmelerin bağlayıcılığını korurken, diğer yandan değişen koşullar karşısında tarafların mağduriyetini önlemeye hizmet eder.
Modern ticaret hayatının dinamik yapısı ve küresel ekonomik koşulların değişkenliği göz önüne alındığında, sözleşmelerin uyarlanması kurumunun önemi giderek artmaktadır. Özellikle uzun süreli sözleşme ilişkilerinde, tarafların öngöremeyeceği durumların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu nedenle, TBK m. 138 hükmü, hukuk sistemimizde sözleşme adaletinin sağlanması açısından kritik bir rol oynamaktadır.
Sözleşme Uyarlamasının Şartları
Sözleşmelerin uyarlanması, Türk Borçlar Hukuku'nda belirli şartların bir araya gelmesiyle mümkün olan bir hukuki müessesedir. Bu şartların her biri, sözleşmenin uyarlanması talebinin değerlendirilmesinde kritik öneme sahiptir ve mahkemeler tarafından titizlikle incelenir.
Olağanüstü Durumun Varlığı ve Öngörülemezlik
Sözleşmenin uyarlanması talebinin temelinde, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan olağanüstü bir durumun varlığı yatar. Bu olağanüstü durum, tarafların sözleşmeyi yaparken öngöremeyecekleri ve normal hayat tecrübelerine göre beklenemeyecek nitelikte olmalıdır. Örneğin, küresel salgın hastalıklar, beklenmedik ekonomik krizler, doğal afetler veya savaş hali gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilebilir.
Öngörülemezlik kriteri değerlendirilirken, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, ticari tecrübeleri ve sözleşmenin yapıldığı dönemdeki koşullar dikkate alınır. Örneğin, profesyonel bir tacirin öngörebileceği ekonomik dalgalanmalar, sıradan bir vatandaş için öngörülemez nitelikte olabilir.
Feragat Yokluğu ve İfa Durumu
Sözleşmenin uyarlanması talebinde bulunabilmek için, tarafların bu haktan önceden feragat etmemiş olmaları gerekir. Ancak feragatin geçerliliği, özellikle tüketici sözleşmelerinde ve genel işlem şartlarında ayrıca değerlendirilmelidir. Tacirler arasındaki sözleşmelerde ise feragat daha geniş yorumlanabilir.
Borcun ifa durumu açısından, henüz ifa edilmemiş veya ihtirazi kayıt ile ifa edilmiş olması şartı aranır. İhtirazi kayıt, borçlunun ödemeyi yaparken uyarlama talep etme hakkını saklı tuttuğunu beyan etmesidir. Tamamen ve kayıtsız şartsız ifa edilmiş borçlar için uyarlama talep edilemez.
Dürüstlük Kurallarına Aykırılık
Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı, sözleşme uyarlamasının en önemli şartlarından biridir. Borcun ifasının istenmesi:
- Borçlu açısından katlanılamaz bir hal almalı
- Ahde vefa ilkesinin katı uygulanması hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmalı
- Edimler arası denge önemli ölçüde bozulmalı
Bu değerlendirme yapılırken, somut olayın tüm özellikleri, tarafların ekonomik durumları ve sözleşmenin niteliği göz önünde bulundurulur. Örneğin, bir konut kirası sözleşmesinde kiracının ekonomik durumu ile ticari bir işletmenin kira sözleşmesindeki kiracının durumu farklı değerlendirilir.
Aşırı İfa Güçlüğü
Sözleşmenin uyarlanması için gereken son şart, borçlunun aşırı ifa güçlüğü içinde bulunmasıdır. Bu güçlük:
- Ekonomik açıdan ölçülebilir olmalı
- Borçlunun kusuru ile ortaya çıkmamış olmalı
- Geçici nitelikte olmamalı
- Borçlunun ekonomik varlığını tehlikeye düşürecek nitelikte olmalı
Mahkemeler, bu şartların varlığını incelerken objektif kriterleri esas alır ve her somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapar. Şartların tümünün bir arada bulunması halinde, hâkim sözleşmeyi yeni koşullara uyarlayabilir veya sözleşmenin feshine karar verebilir.
Özel Sözleşme Türlerine Göre Uyarlama
Sözleşmelerin uyarlanması konusu, farklı sözleşme türleri için özel düzenlemeler ve uygulamalar içermektedir. Bu özel düzenlemeler, sözleşmenin niteliğine ve tarafların durumuna göre değişiklik göstermektedir.
Eser sözleşmelerinde uyarlama konusu, Türk Borçlar Kanunu'nun 480/2 maddesi kapsamında özel olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme, genel uyarlama hükümlerinden önce değerlendirilmesi gereken özel bir hüküm niteliğindedir. Özellikle götürü bedel kararlaştırılan eser sözleşmelerinde, olağanüstü durumlar nedeniyle maliyetlerin önemli ölçüde artması halinde yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Eğer bu mümkün değilse sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir.
Kira sözleşmelerinde uyarlama talepleri, diğer sözleşme türlerinden farklı olarak Sulh Hukuk Mahkemeleri'nin görev alanına girmektedir. Kira bedelinin uyarlanması taleplerinde, uygulamada genellikle uyarlama yerine fesih yolu tercih edilmektedir. Bu tercih, özellikle uzun süreli kira sözleşmelerinde tarafların menfaatlerinin daha iyi korunmasını sağlamaktadır.
Döviz kurlarındaki değişimler ve bunların sözleşmelere etkisi, özellikle son dönemde büyük önem kazanmıştır. 32 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye'de yerleşik kişiler arasındaki sözleşmelerde döviz veya dövize endeksli ödeme yapılmasına ilişkin kısıtlamalar getirilmiştir. Bu düzenleme kapsamında:
- Sözleşme bedelleri Türk Lirası olarak yeniden belirlenmek zorundadır
- Tarafların anlaşamaması durumunda uyarlama davası açılabilir
- Yabancı para borçlarında TBK m. 138 hükümleri uygulanabilir
Sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması davası, yabancı para borçları da dahil olmak üzere tüm sözleşme türlerinde açılabilmektedir. Ancak dava açılabilmesi için Yargıtay kararlarında belirlenen bazı temel şartların varlığı aranmaktadır:
- Öngörülemeyen olağanüstü bir durumun ortaya çıkması
- Değişimin borçludan kaynaklanmaması
- İfanın dürüstlük kurallarına aykırı hale gelmesi
- Borcun henüz ifa edilmemiş veya ihtirazi kayıtla ifa edilmiş olması
Özel sözleşme türlerinde uyarlama talepleri değerlendirilirken, her sözleşme türünün kendine özgü özellikleri ve ilgili yasal düzenlemeler dikkate alınmalıdır. Örneğin, eser sözleşmelerinde TBK m. 480/2'nin öncelikli uygulanması veya kira sözleşmelerinde görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olması gibi özellikler, uyarlama taleplerinin değerlendirilmesinde belirleyici rol oynamaktadır.
Döviz kurlarındaki dalgalanmaların sözleşmelere etkisi konusunda, 32 sayılı Karar önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bu karar sonrasında, döviz veya dövize endeksli sözleşmelerin Türk Lirasına çevrilmesi zorunluluğu, uyarlama davalarının artmasına neden olmuştur. Bu süreçte mahkemeler, tarafların menfaat dengelerini gözeterek, somut olayın özelliklerine göre karar vermektedir.
Yasal Dayanaklar ve Yargıtay Kararları
Sözleşmelerin uyarlanması konusunda Türk hukuk sisteminde temel dayanak Türk Borçlar Kanunu madde 138 olmakla birlikte, özellikle döviz kurlarındaki dalgalanmalar nedeniyle ortaya çıkan sorunlar için özel düzenlemeler de mevcuttur. Bu kapsamda, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar önemli bir yasal dayanak oluşturmaktadır.
32 Sayılı Karar uyarınca, Türkiye'de yerleşik kişiler arasındaki sözleşmelerde döviz veya dövize endeksli bedellerin belirlenmesi konusunda önemli kısıtlamalar getirilmiştir. Bu düzenlemeye göre, tarafların sözleşme bedellerini 30 gün içinde Türk Lirası olarak yeniden belirlemeleri gerekmektedir. Bu yükümlülüğe uyulmaması durumunda, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'un 3. maddesi kapsamında idari para cezaları uygulanmaktadır.
Yargıtay'ın sözleşmelerin uyarlanması konusundaki içtihatları, uygulamada büyük önem taşımaktadır. Yüksek Mahkeme, özellikle son yıllarda verdiği kararlarda, sözleşmelerin uyarlanması taleplerini değerlendirirken şu kriterlere dikkat etmektedir:
- Olağanüstü durumun objektif nitelikte olması
- Değişimin borçludan kaynaklanmaması
- İfanın dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede güçleşmiş olması
- Borçlunun edimini henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması
İdari para cezalarının uygulanması konusunda, ceza miktarı fiilin işlendiği tarihteki döviz kuru üzerinden hesaplanmakta ve gecikme zamları da buna eklenmektedir. Cezaların caydırıcılığını artırmak amacıyla, her bir sözleşme için ayrı ayrı idari para cezası uygulanabilmektedir.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, sözleşmenin uyarlanması davalarında hakimin takdir yetkisi oldukça geniştir. Hakim, somut olayın özelliklerini, tarafların ekonomik durumlarını ve uyarlamanın her iki taraf için de adil olup olmayacağını değerlendirmektedir. Özellikle ticari hayatın olağan riskleri ile olağanüstü durumlar arasındaki ayrımı dikkatle yapmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu'nun sözleşmelerin uyarlanmasına ilişkin hükümleri, ahde vefa ilkesi ile clausula rebus sic stantibus ilkesi arasında bir denge kurmayı amaçlamaktadır. Bu denge, hem sözleşmesel ilişkilerin güvenilirliğini korumayı hem de aşırı ifa güçlüğü durumlarında adaleti sağlamayı hedeflemektedir.
Sözleşmelerin uyarlanması konusunda incelediğimiz tüm bu yasal dayanaklar ve yargı kararları, hukuk sistemimizin değişen koşullara adapte olabilme kabiliyetini göstermektedir. Özellikle ekonomik dalgalanmaların sık yaşandığı günümüzde, bu düzenlemeler sözleşme taraflarının haklarını korumada ve ticari hayatın sürdürülebilirliğini sağlamada kritik bir rol oynamaktadır. Sözleşmelerin uyarlanması kurumu, hem borçluyu koruyucu hem de alacaklının haklarını gözeten dengeli bir yaklaşım sunmakta, böylece hukuki ilişkilerde istikrar ve adalet sağlanmaktadır.