Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölen bir kişinin yaşarken maddi veya manevi destek sağladığı kişilerin ölüm nedeniyle uğradıkları zararı telafi etmek için ödenen bir tazminat türüdür. Bu yazıda, bu tazminat türünün kapsamı, kimlerin talepte bulunabileceği, tazminatın nasıl hesaplandığı ve ilgili yasal düzenlemeler detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Genel Bakış
Destekten yoksun kalma tazminatı, hukuk sistemimizde önemli bir yere sahip olan ve ölen kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin uğradığı zararların giderilmesini amaçlayan bir tazminat türüdür. Bu tazminat, sadece maddi kayıpları değil, aynı zamanda manevi zararları da kapsamaktadır.
Türk Borçlar Kanunu'nun 53. ve 56/2. maddeleri, destekten yoksun kalma tazminatının temel dayanaklarını oluşturur. Bu maddeler, tazminatın kapsamını belirlerken hem maddi zararların (cenaze masrafları, tedavi giderleri, çalışma gücü kaybı) hem de manevi zararların (acı ve üzüntünün giderilmesi) tazmin edilmesi gerektiğini düzenlemektedir.
Tazminat hesaplamalarında kullanılan TRH 2010 yaşam tabloları, ölen kişinin muhtemel yaşam süresini belirlemede kritik bir rol oynar. Bu tablolar, bilimsel verilere dayanarak kişinin yaşam beklentisini ortaya koyar ve tazminat miktarının belirlenmesinde önemli bir referans noktası oluşturur.
Destekten yoksun kalma tazminatı davalarında zamanaşımı süresi, zarar ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıldır. Bu süre, hak sahiplerinin haklarını korumak için makul bir süre olarak belirlenmiştir. Ancak, bazı durumlarda ölümün hemen gerçekleşmediği hallerde, zamanaşımı süresi ölüm tarihinden itibaren başlar.
Yetkili mahkemeler konusunda davacılara geniş bir seçenek sunulmuştur. Dava:
- Davalının ikametgahı mahkemesinde
- İşyerinin bulunduğu yer mahkemesinde
- İşlemi yapan şubenin bulunduğu yer mahkemesinde
- Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde
- Zararın meydana geldiği yer mahkemesinde
- Zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir
Bu tazminat türü, sosyal devlet ilkesinin bir yansıması olarak, ölen kişinin desteğinden mahrum kalanların yaşam standartlarının korunmasını amaçlar. Tazminat miktarı belirlenirken, ölen kişinin gelir durumu, destek verdiği kişilerle olan ilişkisinin niteliği ve muhtemel destek süresi gibi faktörler dikkate alınır.
Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte, ölenin yaşı, mesleği, gelir durumu, destek verdiği kişilerin sayısı ve nitelikleri gibi birçok faktör göz önünde bulundurulur. Ayrıca, enflasyon oranları, ekonomik göstergeler ve yaşam beklentisi gibi değişkenler de hesaplamada rol oynar.
Tazminat talebinde bulunanların, zararlarını ve destek ilişkisini ispat etmeleri gerekir. Ancak, bazı yakın akrabalık ilişkilerinde (eş, çocuk, anne-baba gibi) destek ilişkisinin varlığı karine olarak kabul edilir. Bu durumda ispat yükü yer değiştirerek karşı tarafa geçer.
Tazminat Talep Edenler
Destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilecek kişiler, kanun ve içtihatlar çerçevesinde geniş bir yelpazede değerlendirilmektedir. Bu tazminat türünde, ölen kişi ile arasında kan bağı ya da resmi bir ilişki bulunması zorunlu değildir. Temel kriter, ölen kişiden düzenli olarak destek alınıp alınmadığıdır.
Eş, çocuk ve anne-baba için destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkı, kanuni bir karine olarak kabul edilmektedir. Bu kişiler arasındaki destek ilişkisinin varlığı, toplumsal yaşam tecrübelerine ve sosyal gerçeklere dayanarak varsayılmaktadır. Ancak davalı taraf, bu karinenin aksini ispatlama hakkına sahiptir. Örneğin, ölen kişinin ailesini terk etmiş olması veya hiçbir destek vermemiş olduğunun kanıtlanması durumunda, bu karine çürütülebilir.
Destek kavramı, yalnızca maddi yardımlarla sınırlı değildir. Ev işlerinin yapılması, çocuk bakımı, bahçe işleri, hasta bakımı gibi hizmetler de destek kapsamında değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, ev kadınlarının ailelerine sundukları hizmetler, çocukların gelecekte anne-babalarına verebilecekleri muhtemel destekler ve hatta resmi nikah olmaksızın birlikte yaşayan kişilerin birbirlerine sağladıkları destekler de tazminat kapsamında değerlendirilebilmektedir.
Tazminat talebinde bulunacak kişilerin, destek ilişkisinin varlığını ispat etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu ispat, desteğin düzenli ve sürekli olduğunu gösterecek her türlü delille yapılabilir. Banka kayıtları, tanık beyanları, ortak yaşama dair belgeler, faturalar ve benzeri belgeler ispat aracı olarak kullanılabilir.
Önemli bir husus da, desteğin gelecekte gerçekleşmesi muhtemel olması durumudur. Örneğin, henüz meslek sahibi olmamış bir çocuğun ileride anne-babasına destek olma ihtimali de tazminat hesaplamasında dikkate alınabilmektedir. Bu durumda, çocuğun eğitim durumu, ailevi koşulları ve sosyal statüsü gibi faktörler değerlendirmeye alınır.
Destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecek kişiler arasında, ölen kişinin fiili olarak baktığı veya gelecekte bakması kuvvetle muhtemel olan herkes yer alabilir. Bu kapsamda:
- Resmi nikahlı veya imam nikahlı eşler
- Öz veya üvey çocuklar
- Anne-baba veya büyükanne-büyükbaba
- Kardeşler
- Nişanlılar
- Birlikte yaşanan kişiler
- Ölen kişinin bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler
tazminat talebinde bulunabilirler. Her bir talep sahibi için destek ilişkisinin niteliği, süresi ve kapsamı ayrı ayrı değerlendirilir ve tazminat miktarı buna göre belirlenir.
Tazminat Kapsamı ve Hesaplama
Destekten yoksun kalma tazminatı, hem maddi hem de manevi zararları kapsayan geniş bir tazminat türüdür. Bu tazminatın hesaplanması ve kapsamının belirlenmesi, çeşitli faktörlerin değerlendirilmesini gerektirir.
Maddi Tazminat
Maddi tazminat, Borçlar Kanunu madde 53 kapsamında düzenlenmiştir. Bu tazminat türü, ölüm nedeniyle ortaya çıkan somut zararları karşılamayı amaçlar. Maddi tazminat kapsamında:
- Cenaze giderleri
- Varsa tedavi masrafları
- Çalışma gücü kaybından doğan zararlar
- Ölenin desteğinden yoksun kalanların uğradığı kayıplar
değerlendirilir. Tazminatın hesaplanmasında TRH 2010 yaşam tabloları kullanılır ve ölenin muhtemel yaşam süresi bu tablolara göre belirlenir. Yargıtay'ın 2021/7332 sayılı kararında da belirtildiği üzere, bu tabloların kullanılması zorunludur.
Maddi tazminat hesaplanırken, ölenin gelir durumu, mesleği, yaşı ve destek ilişkisinin niteliği gibi faktörler dikkate alınır. Özellikle ölenin gelir durumu ve destek ilişkisinin süresi, tazminat miktarının belirlenmesinde temel kriterlerdir.
Manevi Tazminat
Borçlar Kanunu madde 56/2 uyarınca düzenlenen manevi tazminat, destekten yoksun kalanların yaşadığı acı ve üzüntünün giderilmesini amaçlar. Manevi tazminatın belirlenmesinde:
- Olayın meydana geliş şekli
- Tarafların kusur durumu
- Sosyal ve ekonomik durumları
- Olay tarihindeki koşullar
gibi faktörler göz önünde bulundurulur.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, manevi tazminat miktarı belirlenirken hakkaniyete uygun bir değerlendirme yapılmalıdır. 2021/6967 sayılı Yargıtay kararında vurgulandığı üzere, manevi tazminat zenginleşme aracı olarak görülmemeli, ancak sembolik bir miktarla da sınırlandırılmamalıdır.
Tazminat hesaplamalarında önemli bir diğer husus, üçüncü kişilerin kusuru ve SGK'dan gelir bağlanması durumudur. Yargıtay kararları, SGK'dan gelir bağlanmamış olsa bile destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca, üçüncü kişilerin kusuru tazminat hesaplamasında dikkate alınmalıdır.
Tazminat miktarının belirlenmesinde aktif ve pasif dönem ayrımı yapılır. Aktif dönem, kişinin çalışma hayatını sürdürdüğü dönem iken, pasif dönem emeklilik sonrası dönemi ifade eder. Her iki dönem için farklı hesaplama kriterleri uygulanır ve bu dönemlerdeki muhtemel gelir durumu, yaşam standardı ve destek ilişkisinin niteliği göz önünde bulundurulur.
Zamanaşımı ve Yetkili Mahkemeler
Destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, zamanaşımı süreleri ve yetkili mahkemelerin belirlenmesi önemli usuli konulardır. Zamanaşımı süresi, zarar ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre, hak sahiplerinin haklarını korumak için makul bir süre olarak değerlendirilmektedir.
Zamanaşımının başlangıcı konusunda özellikle dikkat edilmesi gereken husus, ölüm olayının hemen gerçekleşmediği durumlardır. Örneğin, haksız fiil sonucu yaralanan kişinin uzun süre tedavi görmesi ve sonrasında vefat etmesi durumunda, zamanaşımı süresi ölüm tarihinden itibaren başlar. Bu durum, Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarıyla da desteklenmektedir.
Tazminat davalarında genel zamanaşımı süresi 10 yıl ile sınırlandırılmıştır. Bu süre, olayın meydana geldiği tarihten itibaren işlemeye başlar ve herhangi bir sebeple kesilmediği takdirde, 10 yılın sonunda dava açma hakkı ortadan kalkar. Ancak, suç teşkil eden fiillerde ceza zamanaşımı süresi daha uzun ise, bu süre uygulanır.
Yetkili mahkeme konusunda davacılara çeşitli seçenekler sunulmuştur. Dava:
- Davalının ikametgahı mahkemesinde
- İşyeri merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde
- İşlemi yapan şubenin bulunduğu yer mahkemesinde
- Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde
- Zararın meydana geldiği yer mahkemesinde
- Zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir
Birden fazla davalının bulunması durumunda, davacı, davalılardan birinin ikametgahı mahkemesinde dava açabilir. Bu durumda diğer davalılar da aynı mahkemede yargılanır. Sigorta şirketlerine karşı açılacak davalarda, sigorta şirketinin merkezi veya şubesinin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.
Tazminat hesaplamalarında önemli faktörler arasında ölenin ve mirasçıların kusur durumu da yer alır. Kusur oranları, tazminat miktarının belirlenmesinde önemli rol oynar. Sigortacının sorumluluğu ise tehlike sorumluluğuna dayanır ve kusur aranmaz. Ancak, sigorta poliçesinde belirlenen limitler dahilinde sorumlu olur.
Destekten yoksun kalma tazminatı, karmaşık hesaplamalar ve çeşitli hukuki değerlendirmeler gerektiren bir tazminat türüdür. Zamanaşımı süreleri ve yetkili mahkeme seçenekleri, hak sahiplerinin haklarını korumak ve adalete erişimi kolaylaştırmak amacıyla düzenlenmiştir. Tazminat miktarının belirlenmesinde, ölenin ve mirasçıların kusur durumu, sigorta kapsamı, destek ilişkisinin niteliği ve süresi gibi birçok faktör bir arada değerlendirilir. Bu süreçte, hak sahiplerinin yasal süreler içinde hareket etmeleri ve uygun mahkemeyi seçmeleri, haklarını etkili bir şekilde kullanabilmeleri açısından büyük önem taşır.