Paylı Mülkiyette Paydaşların Yararlanma Haklarının Korunması

Paylı Mülkiyette Paydaşların Yararlanma Haklarının Korunması

Paylı Mülkiyette Paydaşların Hakları ve Yükümlülükleri

Paylı mülkiyet, birden fazla kişinin bir eşya üzerinde belirli paylarla malik olduğu mülkiyet türüdür. Bu mülkiyet biçiminde her paydaş, eşya üzerinde kendi payı oranında hak ve yükümlülüklere sahiptir. Ancak bu haklar ve yükümlülükler, diğer paydaşların haklarıyla sınırlıdır.

Paylı mülkiyette paydaşların en temel hakkı, eşyayı kullanma ve ondan yararlanma hakkıdır. Bu hak, Türk Medeni Kanunu'nun 693. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre her paydaş, diğerlerinin haklarıyla bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir veya onu kullanabilir.

Paydaşlar arasında eşyanın kullanımı konusunda bir anlaşmazlık çıkması durumunda, yararlanma ve kullanma şeklini hâkim belirler. Bu belirleme, eşyanın kullanımının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında bölünmesi şeklinde olabilir.

Önemli bir nokta, paydaşların bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşları temsilen sağlayabilmesidir. Bu, paylı mülkiyetin korunmasında önemli bir araçtır.

Paydaşların haklarının yanı sıra yükümlülükleri de vardır. Bu yükümlülüklerin ağır şekilde ihlal edilmesi durumunda, diğer paydaşlar için önemli bir hukuki yol bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 696. maddesi, bu durumda diğer paydaşlara, yükümlülüklerini ağır şekilde ihlal eden paydaşın paydaşlıktan çıkarılması için mahkemeye başvurma imkanı tanımaktadır.

Paylı mülkiyette zilyetlik de önemli bir konudur. Paydaşlar, eşya üzerindeki zilyetliklerini korumak için çeşitli hukuki yollara başvurabilirler. Bu yollar arasında zilyetlik davaları ve mülkiyet hakkını koruyucu davalar yer alır.

Sonuç olarak, paylı mülkiyet, paydaşlar arasında hassas bir denge gerektirir. Her paydaşın hakları ve yükümlülükleri, diğer paydaşların haklarıyla sınırlıdır ve bu dengenin korunması, paylı mülkiyetin sağlıklı bir şekilde işlemesi için kritik öneme sahiptir.

Üçüncü Kişiler Tarafından Paydaşların Yararlanma Haklarının  İhlal Edilmesi

Paylı mülkiyet ilişkisinde paydaşların hakları üçüncü kişiler tarafından ihlal edildiğinde, paydaşlar çeşitli hukuki yollara başvurabilirler. Bu ihlaller karşısında paydaşlar, zilyetlik davaları ve mülkiyet hakkını koruyan davalar açabilirler.

Zilyetliğin ihlali durumunda paydaşlar, zilyetliğin iadesi davası, tazminat davası ve saldırının önlenmesi davası açabilirler. TMK md. 981'e göre zilyet, zilyetliğine yönelik her türlü saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir. Ancak bu kuvvet kullanımı, durumun haklı göstermediği ölçüde olmamalıdır.

Zilyetliğin idari yoldan korunması da mümkündür. 3091 sayılı Kanun uyarınca, taşınmaz mallara yönelik tecavüz veya müdahalelerde idari makamlara başvurulabilir. Bu başvuru, tecavüzün öğrenilmesinden itibaren 60 gün, her halükârda tecavüzün gerçekleşmesinden itibaren 1 yıl içinde yapılmalıdır.

Mülkiyet hakkı ihlal edildiğinde ise paydaşlar istihkak davası ve el atmanın önlenmesi davası açabilirler. Bu davalarda önemli olan nokta, dava konusu menfaatin bölünebilir olup olmadığıdır. Bölünemez menfaatlerde (örneğin istihkak talebi) paydaşlardan biri tek başına dava açabilirken, bölünebilir menfaatlerde (örneğin tazminat talebi) her paydaş ancak kendi payı oranında talepte bulunabilir.

İstihkak davası, mülkiyet hakkının tespiti ve malın geri verilmesi talebiyle açılır. Bu dava zamanaşımına tabi değildir ve mülkiyet hakkından ayrı olarak devredilemez. El atmanın önlenmesi davası ise, mülkiyet hakkının kullanılmasının haksız olarak engellenmesi durumunda açılır.

Paydaşlar, üçüncü kişilere karşı açtıkları davalarda tüm paydaşların mülkiyet hakkını ispat etmek zorundadırlar. Çünkü bu davalarda paydaş, sadece kendi hakkını değil, paylı mülkiyetin tamamını korumaktadır.

Tazminat talepleri konusunda, paydaşlar ancak kendi payları oranında talepte bulunabilirler. Bu talepler haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya vekâletsiz iş görme hükümlerine dayanabilir.

Sonuç olarak, paydaş haklarının üçüncü kişiler tarafından ihlali durumunda, eşya hukukunun sağladığı koruma mekanizmaları devreye girer ve paydaşlar bu mekanizmalardan yararlanarak haklarını koruyabilirler.

Yararlanma Haklarını Paydaşların İhlal Etmesi

Paylı mülkiyet ilişkisinde paydaşların birbirlerinin haklarını ihlal etmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Paydaşlar arasında eşyanın kullanımına dair bir anlaşma yapılmışsa, bu anlaşmanın şartlarına uyulması gerekir. Örneğin, eşyanın belirli zamanlarda veya belirli kısımlarının kullanımı paydaşlar arasında paylaştırılmış olabilir.

Kullanım düzeni belirlendiğinde, eşyayı kullanan paydaş dolaysız zilyet, diğerleri ise dolaylı zilyet konumundadır. Bu durumda dolaylı zilyetler, dolaysız zilyedin kullanımına müdahale edemezler. Herhangi bir müdahale olursa, dolaysız zilyet diğerlerine karşı zilyetlik davaları açabilir.

Ancak paydaşlar arasında bir kullanım düzeni belirlenmemişse, durum daha karmaşık hale gelir. Bu durumda paydaşlar müşterek zilyet sayılırlar ve eşyanın tamamı üzerinde fiili hakimiyetleri vardır. Böyle bir durumda, bir paydaşın diğerlerinin kullanımını tamamen engellemesi halinde, zilyetliğin iadesi davası açılabilir.

Mülkiyet hakkı kapsamında, paydaşlar birbirlerine karşı istihkak ve el atmanın önlenmesi davası da açabilirler. Kullanım düzeni yoksa ve bir paydaş diğerlerinin kullanımını engelliyorsa, engellenen paydaş istihkak davası açabilir. Kullanım kısmen engelleniyorsa el atmanın önlenmesi davası söz konusu olur.

Paydaşların eşya üzerindeki yararlanma hakları TMK md. 693'te düzenlenmiştir. Buna göre her paydaş, diğerlerinin haklarıyla bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir. Uyuşmazlık çıkması halinde yararlanma şeklini hakim belirler.

Ürünlerin toplanması ve paylaşılması konusunda da anlaşmazlıklar çıkabilir. Kural olarak ürünler de paylı mülkiyete tabi olur. Bir paydaşın anlaşma olmaksızın ürünleri toplaması halinde diğerleri mülkiyet hakkını koruyucu davalar açabilir.

Paydaşlar birbirlerine karşı tazminat taleplerinde de bulunabilirler. Bu talepler haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya vekaletsiz iş görme hükümlerine dayanabilir. Tazminat talepleri bölünebilir nitelikte olduğundan her paydaş kendi payı oranında talepte bulunmalıdır.

Sonuç olarak, paydaşların birbirlerinin haklarını ihlal etmesi durumunda başvurulabilecek çeşitli hukuki yollar mevcuttur. Ancak öncelikle aralarında anlaşma sağlamaları ve paylı mülkiyeti uyum içinde kullanmaları en ideal çözüm olacaktır.

Zilyetliği Koruyan Davalar Özelinde

Paylı mülkiyet ilişkisinde paydaşların zilyetliği koruyan davaları birbirlerine karşı açıp açamayacakları, önemli bir hukuki meseledir. Bu konuda belirleyici olan faktör, paydaşlar arasında bir kullanma düzeninin belirlenip belirlenmediğidir.

Eğer paydaşlar arasında eşyanın nasıl kullanılacağına dair bir anlaşma yoksa, tüm paydaşlar eşya üzerinde müşterek zilyetlik hakkına sahiptir. Bu durumda paydaşların birbirlerine karşı açabilecekleri zilyetliği koruyan dava türü sınırlıdır. Genel kural olarak, paydaşlar birbirlerine karşı sadece zilyetliğin iadesi davası açabilirler.

Zilyetliği koruyan diğer dava türleri, paydaşlar arasındaki iç ilişkinin incelenmesini gerektirir. Ancak bu davalar özünde hak tartışmalarına girmeden, mevcut durumu korumayı amaçlar. Bu nedenle, kullanma düzeninin belirlenmediği hallerde diğer zilyetlik davalarının açılması uygun düşmez.

Zilyetliğin iadesi davası ise paydaşlar arasındaki iç ilişkiyi tartışmaya gerek kalmadan açılabilir. Örneğin, bir paydaşın diğer paydaşların taşınmaza girmesini tamamen engellemesi durumunda, engellenen paydaşlar zilyetliğin iadesi davası açabilir. Çünkü bu durumda paydaşlar arasındaki iç ilişkiyi incelemeye gerek yoktur, engelleme fiili açıkça haksızdır.

Öte yandan, paydaşlar arasında bir kullanma düzeni belirlenmişse durum farklılaşır. Bu halde, belirlenen düzene aykırı davranan paydaşa karşı diğer paydaşlar zilyetliği koruyan davaları açabilir. Zira artık paydaşlar arasındaki hak ve yükümlülükler belirlenmiştir.

Sonuç olarak, zilyetlik davaları paydaşlar arasında açılabilir ancak bunun koşulları ve sınırları, paydaşların kendi aralarında belirledikleri kullanma düzenine bağlıdır. Bu husus, Türk Medeni Kanunu'nun paylı mülkiyete ilişkin hükümlerinin (TMK md. 688 vd.) bir gereğidir.

Mülkiyet Hakkını Koruyan Davalar Özelinde

Paylı mülkiyet ilişkisinde paydaşlar, sadece üçüncü kişilere karşı değil, birbirlerine karşı da mülkiyet hakkını koruyan davaları açabilirler. Bu davalar genellikle istihkak davası ve elatmanın önlenmesi davası şeklinde karşımıza çıkar.

Paydaşların hangi davayı açabileceği, aralarındaki kullanma düzenine bağlıdır. Eğer paydaşlar arasında bir kullanma düzeni belirlenmemişse, tüm paydaşlar eşya üzerinde müşterek zilyet konumundadır. Bu durumda, eşyayı fiilen kullanması engellenen paydaş, diğer paydaşlara karşı istihkak davası açabilir. Bu dava ile müşterek zilyetliğinin tanınmasını talep edebilir.

Öte yandan, paydaşlar arasında bir kullanma düzeni varsa, durum farklılaşır. Kullanma düzenine aykırı davranan paydaşa karşı açılacak dava, ihlalin derecesine göre değişir. Eğer diğer paydaşlar eşyanın tamamını kullanamıyorsa, istihkak davası açılabilir. Ancak paydaşlar mülkiyet hakkını kısmen kullanabiliyorsa, elatmanın önlenmesi davası gündeme gelir.

Örneğin, TMK m. 693 uyarınca paydaşlar arasında eşyanın belirli bölümlerinin kullanımına ilişkin bir anlaşma varsa ve bir paydaş kendisine ayrılan kısmın tamamını değil de bir bölümünü kullanamıyorsa, elatmanın önlenmesi davası açılabilir.

Paydaşların eşyayı zaman esasına göre kullandığı durumlarda ise, her paydaş kendi kullanma döneminde tek başına zilyet olur. Bu durumda, kullanma süresi geçmesine rağmen eşyayı teslim etmeyen paydaşa karşı istihkak davası açılabilir.

Doğal ürünler konusunda da benzer bir durum söz konusudur. TMK m. 685/f.1 gereğince, paylı mülkiyet konusu eşyadan ayrılan doğal ürünler üzerinde paydaşlar, asıl eşyadaki pay oranlarıyla paydaş olurlar. Paydaşlardan biri, anlaşma olmaksızın ürünleri toplar ve el koyarsa, diğer paydaşlar mülkiyet hakkını koruyan davalarla payları oranında ürünlerin iadesini isteyebilirler.

Önemli bir nokta, paydaşların birbirlerine karşı açtıkları davalarda, üçüncü kişilere karşı açılan davalardan farklı olarak, tüm paydaşların mülkiyet hakkını ispat etmek zorunda olmamalarıdır. Davacı paydaşın kendi mülkiyet hakkını ispatlaması yeterlidir, çünkü burada paydaş sadece kendi payına ilişkin hakkını korumaktadır.

Bu davalar, paydaşlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen önemli hukuki araçlardır ve paylı mülkiyet ilişkisinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesine katkıda bulunurlar.

Paydaşların Hak İhaline Karşı Tazminat Talepleri

Paylı mülkiyet ilişkisinde paydaşların birbirlerine karşı tazminat talepleri, yararlanma haklarının ihlali durumunda gündeme gelebilir. Bu ihlaller, mülkiyet hakkının kullanımından veya zilyetliğe ilişkin sorunlardan kaynaklanabilir.

Paydaşlar arasındaki tazminat talepleri genellikle şu durumlarda ortaya çıkar:

  1. Zilyetliğin gaspı: Bir paydaşın diğerinin zilyetliğini haksız olarak ele geçirmesi durumunda, mağdur olan paydaş tazminat talep edebilir. Bu talepler, TBK md. 49 ve devamındaki haksız fiil hükümlerine dayanır. Önemli olan nokta, failin kusurunun aranmasıdır.
  2. Mülkiyet hakkının ihlali: Bir paydaşın diğerinin mülkiyet hakkını ihlal etmesi durumunda da tazminat talepleri söz konusu olabilir.
  3. Sebepsiz zenginleşme: Paydaşlardan birinin diğerinin zararına haksız olarak zenginleşmesi halinde de tazminat talepleri gündeme gelebilir.
  4. Vekâletsiz iş görme: Bir paydaşın diğer paydaşın menfaatine yönelik olarak yetkisiz şekilde iş görmesi durumunda da tazminat talepleri ortaya çıkabilir.

Tazminat talebinde bulunan paydaş, bu talepte ancak kendi adına bulunabilir. Çünkü tazminat talebi bölünebilir bir menfaat olarak değerlendirilir. Her paydaşın bu hakkını kendi adına ileri sürmesi gerekir.

Paydaşlar arasında yararlanma ve yönetim düzenine ilişkin bir anlaşma varsa, bu anlaşmaya aykırı davranışlar borca aykırılık hükümlerine dayanarak tazminat talebine yol açabilir.

Önemli bir nokta, paydaşların birbirlerine karşı açtıkları tazminat davalarında, üçüncü kişilere karşı açılan davalardan farklı olarak, tüm paydaşların mülkiyet hakkını ispatlamak zorunda olmamalarıdır. Davacı paydaşın sadece kendi mülkiyet hakkını ispat etmesi yeterlidir.

Sonuç olarak, paydaş haklarının korunması ve eşya hukukunun temel ilkelerinin uygulanması, paylı mülkiyet ilişkilerinde tazminat taleplerinin değerlendirilmesinde önemli rol oynar. Her durumun kendi özgün koşulları içinde değerlendirilmesi ve ilgili yasal düzenlemelerin dikkate alınması gerekmektedir.

Yazar Görseli
Müellif

Av. Ali Haydar GÜLEÇ

Güleç Hukuk Bürosu'nda 9 yıldır yöneticilik ve avukatlık yapmaktadır.